Yiyecek ve İçecekler Hakkında Dinin Sorular

İslam, insanı maddî ve manevî her türlü zarardan korumak için birtakım kurallar koymuş ve insana zarar verebilecek pis ve iğrenç olan her şeyi (habâis) yasaklamış; temiz, güzel ve faydalı olanı da (tayyibât) helâl kılmıştır (Bakara, 2/168, 173; A’raf 7/157).
Kur’an ve sünnette etleri yenilmeyen hayvanlarla ilgili bir liste verme yönüne gidilmemiş, domuz gibi ismi belirtilenler yanında bazı hayvanlar için de belli ilke ve ölçüler konulmakla yetinilmiştir. Ayrıca sağlığa zararlı maddelerin tüketilmemesi İslam’ın genel ilkelerinden kabul edilmiştir. Hz. Peygamberin (s.a.s.) sünneti, Kur’an-ı Kerim’deki yasaklamaları teyit eden ifadelerin yanı sıra, “necis ve iğrenç” yiyeceklerin özelliklerine ilişkin detaylı açıklamaları da içermektedir. Mesela Hz. Peygamber (s.a.s.), yırtıcı hayvanların (parçalayıcı uzun ve sivri dişleri olan hayvanlar) ve yırtıcı kuşların (pençesi ile avını parçalayan kuşlar) etlerinin yenmeyeceğini özellikle belirtmiştir. Bununla birlikte Resûlullah’tan (s.a.s.), bazı hayvanların etlerinin yenilmesine dair hükümleri ihtiva eden başka hadisler de rivayet edilmiştir (Müslim, Sayd, 15,16; Ebû Dâvud, Et’ime, 32).
İslam âlimleri, belirtilen amaç ve ilkeler ışığında ictihad ederek hangi hayvanların etinin helâl veya haram olduğunu tek tek ya da gruplandırarak belirlemeye çalışmışlardır. Bu belirlemelerde, bazı hadislerin sıhhati konusundaki farklı değerlendirmelerin ve yorumların yanı sıra, insan tabiatının, örfün, mahallî alışkanlıkların ve söz konusu ilkeleri somut olaylara uygulamadaki değerlendirme farklılıklarının etkili olduğu bir gerçektir.

Etlerinin yenmesinin helâl olduğunda görüş birliği bulunan hayvanlar Bakara 172 ve Mâide 1, 4 ayetlerine istinaden İslam alimleri tarafından dört grupta toplanmıştır.

a) Sığır, manda, koyun, keçi, deve, tavşan, tavuk, kaz, ördek, hindi türünden evcil hayvanlar.

b) Geyik, ceylan, dağ keçisi, yabanî sığır ve zebra gibi vahşi hayvanlar.

c) Güvercin, serçe, bıldırcın, sığırcık, balıkçıl gibi kuşlar. Bu hayvanların etlerinin helâl olduğunda fakihler görüş birliğindedir. Bu sayılanların bir kısmının helâlliği Kur’an’da tasrih edilmiş, diğerleri de Kur’an’ın “yiyiniz” dediği iyi ve temiz şeyler (Mâide, 5/1; Hac, 22/28, 30) mubah kapsamında görülmüştür.

d) Çekirge de sünnette yenebileceğine dair özel hüküm bulunması sebebiyle, yenmesi helâl hayvanlar grubunda yer almıştır (Buhari, Zebâih, 13).
Etlerinin yenmesinin haram olduğunda görüş birliği bulunan hayvanlar ise üç gruptur:

a) Domuzun haram olduğu, Kur’an’ın açık hükmüyle sabittir (Mâide, 5/3). Kur’an’da ismi anılarak yasaklanan tek hayvan domuzdur.
Kur’an’da sadece domuzun etinin haramlığından söz edilse de İslam âlimleri, En’am Sûresinin 145. ayetinde geçen “rics” ifadesi ile A’raf Sûresi 157. ayetindeki “… onlara pis ve murdar olan şeyleri haram kılar” ifadelerini birlikte değerlendirmişler ve domuzun her şeyinin haram olduğunu belirtmişlerdir (İbn Âbidin, Reddü’l-muhtâr, IX, 447).

b) Allah’tan başkası adına kesilen hayvanların etlerinin haram olduğu da yine Kur’an’ın hükmüne dayanır: “(Kesim sırasında) üzerine Allah’ın adı anılmayan hayvanların etlerini yemeyin.” (En’âm, 6/121)
Bu ilke, İslam’ın tevhid akidesine verdiği önemin ve şirke karşı aldığı kesin tavrın bir göstergesidir.

c) Dinî usullere uygun olarak kesilmemiş veya kendiliğinden ölmüş olan hayvanın etinin haram olduğu da yine Kur’an’ın açık hükmüne dayanır: “Allah, size ancak leş, kan, domuz eti ve Allah’tan başkası adına kesileni haram kıldı.” (Bakara, 2/173); “Ölmüş hayvan, kan, domuz eti, Allah’tan başkası adına boğazlanan; (henüz canı çıkmamış iken) kestikleriniz hariç olmak üzere boğulmuş, darbe sonucu ölmüş, yüksekten düşerek ölmüş, boynuzlanarak ölmüş ve yırtıcı hayvan tarafından parçalanmış hayvanlar ile (tazim amacı ile) dikili taşlar üzerinde boğazlanan hayvanlar size haram kılındı.” (Mâide, 5/3)
İşte bu ayetlerde sayılan hayvan etlerinin haram olduğu hususunda bütün İslam âlimleri fikir birliği içindedir (Nevevî, el-Mecmu‘, IX, 81).
Yukarıda sayılan grupların dışında kalan hayvanların etlerinin yenmesinin dinî hükmü konusunda İslam âlimleri farklı görüşler belirtmişlerdir.

Kur’an ve Sünnette at eti yemenin hükmü hakkında açık bir delil bulunmamaktadır. Hanefî mezhebinde Ebû Hanife’den rivayet edilip tercih edilen görüş ile Malikîlerden gelen bir görüşe göre, at etinin yenilmesi tenzihen (helale yakın) mekruhtur. İmam Ebû Yusuf ile İmam Muhammed’e, Şâfiî ve Hanbelî mezhepleriyle Malikîlerden gelen diğer bir rivayete göre ise at etinin yenilmesi mubahtır (Serahsî, el-Mebsût, XI, 233; Nevevî, el-Mecmu’, IX, 4; İbn Rüşd, Bidâye I, 470).

Bununla birlikte at eti yemenin mekruh, hatta haram olduğunu söyleyen âlimler de olmuştur (Karâfî, ez-Zehîra, IV, 101). Şüphesiz mekruh ya da haram olduğu görüşünde, o dönemlerde atın gerek askeri gerekse sivil hizmetlerde yoğun bir şekilde kullanılan bir hayvan olması etkili olmuştur. Günümüzde atın etkinlik alanı eski dönemlere göre çok daralmış olsa da at etinin yenilmesi konusundaki mesafeli tutum özellikle Anadolu coğrafyasında devam etmektedir.

Kur’an-ı Kerim’de, denizden elde edilen yiyeceklerin helal olduğu bildirilmiştir (Mâide, 5/96; Fâtır, 35/12). Hz. Peygamber de (s.a.s.), “Denizin suyu temiz, ölüsü helaldir.” (Ebû Dâvud, Tahâret 41) buyurmuştur.

Hanefi mezhebi, zikredilen naslarda helal olduğu belirtilen “deniz hayvanları” ifadesiyle balık türünün kastedildiği, dolayısıyla balık sınıfına girmeyen midye, kalamar, yengeç, ıstakoz, karides gibi deniz hayvanlarının helal olmadığı görüşünü benimsemiştir (Kâsânî, Bedâi’, V, 35).

Şafii mezhebinde konuyla ilgili şöyle bir ayrım yapılmıştır: Deniz canlıları sadece suda yaşayabiliyor ve sudan çıktığında boğazlanmış hayvan gibi kısa sürede ölüyorsa, şekline ve ölüm durumuna bakılmaksızın yenmesi helaldir. Ancak aslen suda yaşayan fakat karada da yaşayabilme özelliğine sahip olan hayvanlara gelince bunlardan eti yenen kara hayvanlarına benzeyenlerin yenmesi, boğazlanması şartıyla helal, eti yenmeyenlere benzeyenlerin yenmesi ise haramdır. Buna göre kurbağa, yengeç, kaplumbağa ve su yılanının yenmesi helal değildir (Remlî Nihayetu’l-Muhtac, VIII, 113,150-152.).

Usulüne göre kesilmiş olan tavukların kanı süzüldükten ve varsa üzerlerine bulaşabilen diğer pislikler iyice temizlendikten sonra, kaynama derecesine ulaşmayan sıcak suda bir süre bekletilip müteakiben tüylerinin yolunmasında dinî açıdan bir sakınca bulunmamaktadır (İbnü’l- Hümâm, Feth, I, 210).

Ancak bağırsakları çıkarılmadan kaynar suya atılmış olan tavuk ve emsali hayvanların içindeki pislikler ete sirayet ederse, temiz olmaktan çıkar.
Günümüzdeki kesim fabrikalarında uygulandığı gibi banttan geçen kesilmiş hayvanlara temiz sıcak su püskürtülerek sulu yolum yapılması durumunda söz konusu sakınca ortadan kalktığı için yenmesinde bir mahzur bulunmamaktadır.

Eti yenen kara hayvanlarının etlerinin helal olması için, usûlüne uygun olarak kesilmesi gerekir. Usûlüne uygun kesim, Hanefilere göre besmele çekilerek, hayvanın nefes ve yemek boruları ile iki şah damarının veya bu damarlardan birisinin kesilmesi şeklinde yapılır. Besmelenin kasten terk edilmesi hâlinde kesilen hayvanın eti Hanefilere göre haram olur. Ama unutarak terk edilirse helâldir. Şâfiîler besmelenin kasten terk edilmesi halinde de etin yenilebileceği görüşündedirler (Nevevî, el-Mecmû’,VIII,412 vd.).

Sığır, manda, koyun ve keçi cinsinden hayvanlar yatırılıp çenelerinin hemen altından boğazlanmak suretiyle (zebh), deve ise göğsünün hemen üzerinden kesilir (nahr) ve hayvanın kanının iyice akması için bir süre beklenilir. Kesimden önce bıçak ve benzeri kesici aletlerin hayvanın gözünden uzak bir yerde bilenmeleri sünnettir. Hayvanlardan biri, diğerinin gözü önünde kesilmemelidir (Kâsânî, Bedâi‘, V, 41).

Kesilecek hayvanları kıbleye döndürerek kesmek sünnettir. Hayvanın canı çıkmadan boynunu kırmak, derisini yüzmek, bir uzvunu koparmak veya tüyünü yolmak gibi hayvanın acısını arttıracak işlerden kaçınılmalıdır (İbn Nüceym, el-Bahr, VIII, 194).

Hayvanın, kesim esnasında canlı olması kaydıyla, acıyı azaltmak maksadı ile düşük voltajlı elektrik şokuna tabi tutulması, ayrıca tavuk ve hindi kesimlerinde kullanılan otomatik kesim makinesini çalıştıran kişinin, düğmeye basarken besmele çekmesi halinde o seride kesilecek bütün hayvanlar besmele ile kesilmiş sayılmasına bazı ilim adamlarınca cevaz verilse de söz konusu uygulamalarda hayvanların kesim öncesi ölüm riski bulunduğundan el ile kesim tavsiye edilir.

Hayvanı kesecek kimsenin, akıl ve temyiz gücüne sahip, Müslüman veya Ehl-i Kitap olması gerekir. Putperest, ateşperest, ateist ve mürtedlerin kestikleri hayvanların eti yenmez.
Ehl-i Kitap olduğu bilinen kimse kesim yaparken Allah’tan başkasının adını anmamalıdır. Zira ayette Allah’tan başkası adına kesilmemesi şartı getirilmiştir (Bakara, 2/173).

Kesim yapan kimsenin ergenlik çağına gelmiş olması şart değildir. Mümeyyiz (yedi yaşında) olan, çocuğun kestiği helaldir.
Hayvanı kesen kimsenin kadın veya erkek olması fark etmediği gibi, temiz, cünüp, veya hayızlı olması arasında da bir fark yoktur; hepsinin kestiği yenir (Zeylaî, Tebyîn, V, 287).

Ehl-i kitabın (Yahudi ve Hıristiyan’ın), usulüne uygun olarak kestiği hayvanın eti ve pişirdiği yemek yenilir.

Bu konuda Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulur: “Bugün size temiz ve hoş şeyler helâl kılındı. Kendilerine kitap verilenlerin yiyecekleri size helâl, sizin yiyecekleriniz de onlara helâldir.” (Mâide, 5/5)

Usulüne uygun olarak kesim, hayvanın yemek ve nefes boruları ile iki şah damarının veya bu damaralardan birisinin kesilmesi şeklinde yapılır. Ehl-i kitaptan olan kimsenin, hayvanı keserken Hz. Mesîh’in veya Hz. Üzeyir’in adını andığı kesin olarak bilinirse, o takdirde kestikleri helâl olmaz. Çünkü Allah’tan başkası adına kesilen hayvanlar yenilmez (Mâide, 5/3).

Din İşleri Yüksek Kurulu, 24/02/2010 tarihinde Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanı Prof. Dr. Hamza AKTAN’ın başkanlığında toplandı. İlgi (a) ve (b) yazılarda bahsedilen “Büyükbaş, Küçükbaş ve Kanatlı Hayvanların Kesiminde Uyulması Gereken İslâmî İlkeler” konusu görüşüldü. Yapılan müzakereler sonunda:

İslâm’ın helal saydığı hayvanların etlerinin yenilebilmesi için, hayvanın, dinin belirlediği ilkeler doğrultusunda kesilmesi gerekir. Bu da Allah’ın adını anarak (besmele çekerek) (Hac 22/36), hayvanın yemek ve nefes boruları ile boynun iki tarafındaki ana damarlardan en az birinin kesilmesi ile gerçekleşir. Bir Müslüman’ın Besmele’yi unutarak terk etmesi ise, o hayvanın etini helal olmaktan çıkarmaz.
Yahudi veya Hıristiyan bir kimsenin kestiği hayvanların yenilmesinde de dinen bir sakınca yoktur (Mâide 5/110).
Kendiliğinden boğulma, darbe ya da çarpma, bir yerden düşme, yırtıcı bir hayvan tarafından parçalanma, boynuzlanma, kesici olmayan bir aletle vurma ve benzeri sebeplerle ölmüş veya öldürülmüş olan hayvanların eti yenmez (Mâide 5/3).

Kesim işleminde geleneksel uygulama, hayvanın yere yatırılıp, ayaklarından bağlanarak boğazının keskin bir bıçakla kesilmesi şeklindedir. Fakat kesim işlemini kolaylaştırmak, göstereceği fiziki direnci ve duyacağı acıyı azaltmak amacı ile hayvanı askıya alma, bayıltma, uyuşturma ve şoklama gibi bir işlemden sonra henüz ölmeden kesmekte dinen bir sakınca yoktur. Ancak belirtilen bu uygulamaların etkisi ile kesilmeden ölmüş olan hayvanın eti yenmez.

Tavuk, kaz, hindi ve ördek gibi kanatlıların baş aşağı halde hareketli taşıyıcıya asılarak, kafaları öldürmeyecek derecede düşük elektrik akımı verilmiş su banyosundan geçirildikten sonra seri mekanik yöntemle kesilmesinde dinen bir sakınca yoktur.

Seri mekanik yöntemle yapılan kesimlerde, her hayvanın kesimi sırasında tek tek besmele çekmeye gerek olmayıp, kesimle görevli kimsenin sistemi harekete geçirirken Allah’ın adını anması (besmele çekmesi) yeterlidir. Ancak seri kesime ara verilip sistemin yeniden çalıştırılması halinde tekrar besmele çekilmelidir.

Kesilen kanatlının tüylerinin temizlemesi sürecinde boğazdaki kanın ve iç organlardaki pisliğin ete karışması engellenmelidir.
Şeklinde ilgili yazılara cevap verilmesinin uygun olduğu mütalaa edildi.

Bir katkı maddesine “E” kodlu numara verilmesi, onun Avrupa Birliği ülkeleri tarafından gıda katkısı olarak kullanımına izin verildiğini gösterir. Numaranın başında yer alan “E” harfi, Avrupa Birliği demek olan “European Union” kelimesini simgelemektedir.

Gıda katkı maddeleri etikete açık adlarıyla veya “E” kodlarıyla ya da her ikisiyle birlikte yazılmaktadır. Bununla birlikte çok sayıda katkı maddesi bulunduğu için hepsine “E” kodu verilmemektedir.

Öte yandan E kodu ve benzeri isimlendirmeler, katkı maddelerinin menşei, etkisi gibi hususlarda açık bir bilgi ortaya koymamaktadır. Dolayısıyla bir gıdanın tüketilmesinin helal veya haram olmasını, doğrudan E kodu ile ilişkilendirmek doğru değildir. Bu itibarla bir gıdanın helalliği, içeriğindeki maddelerin tüketilmesinin caiz olup olmadığına bakılarak tespit edilmelidir.

Tavuk vb. kanatlılarda, kesim sonrası tüketime hazır hale getirilme aşamasında kuru ve sulu olmak üzere iki türlü yolum yöntemi uygulanmaktadır.
Kuru yolum yöntemi buharsız ve buharlı olmak üzere iki çeşittir. Buharsız yöntem, kesim sonrası doğrudan elle yolum uygulamasıdır. Buharlı yöntem ise, kanatlı hayvanların buhar püskürten makineden geçirilerek tüy diplerinin yumuşatılmasıyla gerçekleştirilen işlemdir.

Kuru yolumun her iki şeklinde de ete necaset sirayet etmemektedir. Bu itibarla usulüne uygun kesim sonrası kuru yolum yöntemlerinin uygulandığı kanatlı hayvanların etinin tüketilmesi caizdir.

Sulu yolum yöntemi ise, sıcak su püskürtme veya sıcak suya batırma işlemi olmak üzere iki şekilde uygulanmaktadır. Sıcak su püskürtmek suretiyle yapılan yolum işleminde, ete sirayet eden herhangi bir necaset söz konusu değildir. Dolayısıyla bu yöntemin uygulandığı kanatlı hayvanların etinin tüketilmesinde bir sakınca yoktur.

Sıcak suya batırma suretiyle yapılan yolum işleminde ise; usulüne uygun kesim sonrası iç organları çıkarılan, kanı süzülen ve üzerinde ete sirayet edebilecek pislik bulunmayan kanatlıların, sıcak suda kısa bir süre bekletildikten sonra tüylerinin yolunması halinde etlerinin tüketilmesi caizdir. Ancak iç organları çıkarılmamış, kanı süzülmemiş ve üzerinde ete sirayet edebilecek pislikler temizlenmemiş kanatlıların sıcak suda (ortalama 50-55 derece üzeri) bekletilmesi, necasetin ete sirayet etmesine sebep olabilmektedir. Bu itibarla söz konusu yöntemin uygulandığı kanatlı hayvanların etlerinin tüketimi caiz değildir.

İslam’da alkollü içkilerin tüketilmesi haram kılınmış (Mâide, 3/90), sarhoşluk veren her şeyin de haram olduğu ifade edilmiştir (Müslim, Eşribe, 74; Ebu Davud, Eşribe, 5). Diğer taraftan, gıdanın pişirilmesiyle alkolün bir kısmı buharlaşsa bile tamamen yok olmadığı ifade edilmektedir. Dolayısıyla imalat veya pişirme aşamasında ya da sonrasında gıdalara alkol türevlerinin ilave edilmesi ve bunların tüketilmesi caiz değildir.

İslam’da alkollü içkilerin tüketilmesi haram kılınmış (Mâide, 3/90), sarhoşluk veren her şeyin miktarına bakılmaksızın haram olduğu ifade edilmiştir (Müslim, Eşribe, 74; Ebu Davud, Eşribe, 5).

Alkolsüz bira, üretim aşamasında normal bira ile aynı işlemlere tabi tutulmakta; son aşamada içeriğindeki alkol değişik yöntemlerle uzaklaştırılmakta ve belli seviyeye indirilmektedir. Ancak bu noktada az da olsa içeriğinde alkol bulunduğu ifade edilmektedir.
Diğer yandan dinimizce yasaklanan şeylerin yapılması haram olduğu gibi bunların yapılmasına zemin hazırlamak, yardımcı olmak, özendirmek vb. şekilde katkı sunmak da caiz değildir.

Buna göre, dinen necis sayılması, haram olan şeyleri özendirmesi, içki üretimine ve tüketimine destek olması nedeniyle “alkolsüz” olarak isimlendirilse dahi bira tüketimi caiz değildir.

Malt; buğday, arpa gibi tahılların çimlendirilip kurutulmuş şeklidir. Bunun öğütülmesiyle elde edilen malt unu, bazı gıdalarda ve ekmekçilikte katkı maddesi olarak kullanılır.

Ayrıca sıcak su içinde bekletilip şekerlenmesi sağlanan bu undan malt içeceği elde edilir. Bu haliyle sarhoş edici özelliği olmadığından maltın kullanılmasında ve bundan üretilen içeceğin tüketilmesinde bir sakınca yoktur. Ancak fermantasyona uğraması durumunda bu içecek, biraya dönüşeceğinden içilmesi helal olmaz.

Dolayısıyla normal kullanım süresi geçmiş, köpürme olmuş ya da tadında belirgin bir ekşime gerçekleşmiş olan malt içeceğinin tüketilmesi caiz değildir.

Dinî açıdan asıl olan, içleri temizlendikten sonra balıkların pişirilip tüketilmesidir. İçleri temizlenmeden pişirilen balıkların tüketilmesi hususunda ise farklı görüşler bulunmaktadır. İslam âlimlerinin çoğunluğuna göre bu şekilde pişirilen küçük balıkların yenilmesi helaldir (Nevevî, Mecmu, IX, 73; Ravzatü’ṭ-Tâlibîn, III, 239; İbn Kudâme, Muğni, XIII, 300; İbn Âbidîn, Reddü’l-Muhtâr, IX, 448; el-Mevsûatü’l-Fıkhiyye, “Etime”, V, 129-131). Ancak büyük balıkların, iç kısmındaki necasetin ete sirayetini önlemek için temizlendikten sonra pişirilmesi gerekir.

Buna göre, üretim aşamasında içi temizlendikten sonra pişirilen konserve balık tüketilmesinde dinen bir sakınca yoktur.

Suşi, çeşitli yöntemlerle haşlanmış pirince deniz ürünleri katılarak yapılan bir yemektir. Söz konusu yemekte, balık türleri veya deniz ürünleri çiğ ya da pişmiş olarak kullanılabilmektedir.

Buna göre helal deniz ürünlerinden yapılan suşi, sağlık açısından bir zararı bulunmadığı sürece tüketilebilir. Ancak hazırlanmasında alkol içerikli sos ve malzemelerin kullanıldığı suşiyi yemek caiz değildir.

Bitkisel ve mikrobiyal mayaların peynir üretiminde kullanılmasında ve bu yolla üretilmiş peynirlerin tüketilmesinde dinî açıdan bir sakınca bulunmamaktadır.

Ayrıca etinin yenilmesi helal olan hayvanlardan elde edilen mayaların kullanılması caizdir. Ancak domuzun midesinden elde edilen peynir mayalarının kullanılması caiz değildir. Buna göre, domuzdan elde edilen mayanın kullanıldığına dair bir bilgi olmadığı sürece hayvansal mayalardan üretilen peynirlerin tüketilmesinde dinen bir sakınca yoktur.

Genetik yapısı laboratuvar ortamında değiştirilmiş organizmaları ifade eden GDO teknolojisi, bitkiler ve hayvanlar üzerinde uygulanmaktadır. Bu uygulama ile organizmanın gen dizilimi değiştirilmekte ve kendi doğasında bulunmayan bazı özellikler aktarılmaktadır. Bu teknoloji, tarım başta olmak üzere hayvancılık, gıda, kimya, biyoloji, sağlık gibi pek çok alanda kullanılmaktadır.

Söz konusu yöntemle elde edilen ürünlerin çeşitli faydalarının olduğu ifade edilmekle birlikte başta insan sağlığı olmak üzere, çevre ve sosyo-ekonomik yapı üzerinde birtakım riskler taşıdığı da dile getirilmektedir.

Yüce Allah (c.c.) “Ey insanlar! Yeryüzünde bulunan maddelerin helâl ve tayyib (temiz) olanlarından yiyin” (Bakara, 2/168) buyurmak suretiyle tüketilecek gıdaların helal olması yanı sıra “tayyib” (temiz, güzel, doğal, özü bozulmamış, iyi ve yararlı olan şeyler) olmasını da istemiştir.

Buna göre içeriğinde domuz geni bulunan GDO’lu ürünlerin hem üretimi hem de tüketimi haramdır. Bunun dışındaki GDO’lu ürünlerin üretimi ve tüketimi hakkında konuya gıda güvenliği ekseninde yaklaşılması daha isabetli gözükmektedir. Bu çerçevede, insan sağlığına, diğer canlılara ve ekolojik dengeye verdiği muhtemel zararlar göz önüne alındığında bu ürünlerin şüpheli olduğunu ve konuya ihtiyatla yaklaşılması gerektiğini söylemek mümkündür.

Tüketim açısından ise, zararları henüz ispatlanmadığından GDO’lu ürünleri tüketmenin haram olduğunu söylemek mümkün değildir. Bununla birlikte tüketicilerin bu ürünlere ihtiyatla yaklaşmaları ve genetiğine müdahale edilmemiş doğal ürünleri tercih etmeleri tavsiye edilir.

Bal arısı larvası, arının gelişim evrelerinin yumurta safhasından sonraki ikinci ve üçüncü devre olup böcek kabul edilmektedir. Böceğin yenilmesi başta Hanefi mezhebi olmak üzere İslam âlimlerinin çoğuna göre helal değildir (Kasani, Bedâi, V, 36; Şirazi, Mühezzeb, I, 453). Bu itibarla arı larvası ve pupasının yenilmesi caiz olmaz.

Aramak istediğinizi üstte yazmaya başlayın ve aramak için enter tuşuna basın. İptal için ESC tuşuna basın.

Üste dön