Taharet Temizlik İle İlgili Dini Sorular

Dinî literatürde hükmî kirlilik, abdestsizlik veya cünüplük sebebiyle insanda meydana geldiği var sayılan manevi kirlilik hâlidir. Kaynaklarda bu durum hades terimiyle ifade edilir (Buhârî, Vudû, 2, Meydânî, el-Lübâb, I, 5).

Hades, büyük hades ve küçük hades olmak üzere ikiye ayrılır. Cünüplük, hayız ve nifas gibi hükmî kirlilikler büyük hades, abdest gerektiren hükmî kirlilik ise küçük hadestir (Meydânî, el-Lübâb, I, 5).

Büyük hükmî kirlilikten gusül ile, küçük hükmî kirlilikten abdest ile temizlenilir. Suyun bulunmaması veya bulunduğu hâlde kullanma imkânının olmaması hâlinde her ikisinden temizlenme yolu ise teyemmümdür (Kâsânî, Bedâî’, I, 44).

Abdest, “belli organları usulüne uygun olarak su ile yıkamak ve bazılarını da ıslak el ile mesh etmek” şeklinde tarif edilir (Merğînânî, el-Hidâye, I, 93-94).
Abdestle ilgili olarak Kur’an-ı Kerim’de, “Ey iman edenler! Namaza kalktığınızda yüzlerinizi, dirseklere kadar kollarınızı yıkayın, başınızı meshedin ve topuklara kadar ayaklarınızı yıkayın…

Eğer su bulamazsanız temiz toprakla teyemmüm edin.” (Mâide, 5/6) buyurulur. Hz. Peygamber (s.a.s.) de hem abdestin nasıl alınacağını müslümanlara fiilî olarak göstermiş (Merğînânî, el-Hidâye, I, 102) hem de abdestsiz olarak kılınacak hiçbir namazın Allah katında kabul olunmayacağını belirtmiştir (Buhârî, Vudû, 2; İbn Mâce, Tahâret, 47).

Abdestin bu âyette ifadesini bulan dört farzında sünnî fıkıh mezhepleri ittifak etmişlerdir. Ancak Hanefî mezhebinin dışında kalan diğer üç sünnî mezhebin bunlara bazı şartlar ilave ettiği görülür. Mesela abdeste niyet etmek bu üç mezhebe göre, abdeste başlarken besmele çekmek Hanbelîlere göre, dört farzın âyette sayılan sıraya uygun yapılması (tertîp) Şâfiî ve Hanbelîlere göre, bu işlemlerin ara verilmeden yapılması (muvâlât) Mâlikî ve Hanbelîlere göre farzdır. Hanefilere göre ise bu sayılanlar sünnettir.

Sünnetlerine ve adabına (Buhârî, Vudû, 7; Ebû Dâvûd, Taharet, 50) riayet edilerek, abdest şöyle alınır:
Niyet ve besmele ile abdeste başlanıp önce eller bileklere kadar ve parmak araları da hilallenerek/ovuşturularak üç defa yıkanır. Varsa deri üzerindeki hamur, boya, sakız gibi maddeler temizlenir. Parmaktaki yüzük oynatılır. Misvak veya diş fırçası ile, bunlar yoksa sağ elin parmaklarıyla dişler temizlenir. Sağ el ile üç defa ağza, üç defa da burna su verilir.


Üç kere yüz yıkanır. Sonra dirsekle birlikte sağ kol üç defa, sonra aynı şekilde sol kol üç defa yıkanır. Sağ el ıslatılarak avuç ve parmakların içiyle başın üstü bir defa mesh edilir. Bu şekilde başın dörtte birini mesh etmek yeterli ise de iki elle başın tamamının mesh edilmesi Malikî mezhebine göre farz (İbn Cüzey, el-Kavânîn, s. 84), diğer mezheplere göre sünnettir. Eller yine ıslatılarak başparmakla kulağın dışı, şehadet parmağı veya serçe parmakla içi mesh edildikten sonra her iki elin arkasıyla boyun mesh edilir. Önce sağ, sonra sol ayak, parmak uçlarından başlanarak topuk ve aşık kemikleri de dâhil olmak üzere yıkanır. Parmak aralarının yıkanmasına özen gösterilir (Kâsânî, Bedâî’, I, 23-25).

Abdest alırken niyet etmek, Hanefî mezhebine göre sünnet, diğer üç mezhebe göre farzdır. Hanefîler, abdest âyeti olarak bilinen âyette (Mâide, 5/6) emredilen fiiller arasında niyetin bulunmayışını delil olarak alırlar. Öte yandan abdest gibi namazın şartlarından olan ‘necasetten taharet’ ile ‘setr-i avret’te niyetin zorunlu olmayışı ve abdestin bazı ibadetlere bir vesile olup kendi başına müstakil bir ibadet sayılmayışı da Hanefilere göre abdestte niyetin farz olmadığını gösterir (Kâsânî, Bedâî’, I, 19-20; Merğînânî, el-Hidâye, I, 103-104; Aliyyü’l-kârî, Fethu Bâbi’l-‘İnâye, I, 55-56).

Diğer mezhepler ise, Cenab-ı Hakk’ın “Hâlbuki onlara, ancak dini Allah’a has kılarak, hakka yönelen kimseler olarak O’na kulluk etmeleri, namazı kılmaları ve zekâtı vermeleri emredilmişti.” (Beyyine, 98/5) âyeti ile Hz. Peygamberin (s.a.s.) “Bütün ameller niyetlere bağlıdır…” (Buhârî, Bed’u’l-vahy, 1; Müslim, İmâre, 155) hadisinden hareketle her ibadette olduğu gibi abdestte de niyet etmenin farz olduğunu söylemişlerdir (Şirbînî, Muğnî’l-muhtâc, I, 86).

Hanefîlere göre abdestin farzları, Kur’an-ı Kerim’de (Mâide, 5/6) ifade edildiği üzere; yüzü yıkamak, kolları dirseklerle birlikte yıkamak, başı mesh etmek, ayakları topuklarla birlikte yıkamaktır (Mevsılî, el-İhtiyar, I, 40-42).
Şâfiîlere göre bu şartlara ilaveten, abdeste niyet etmek ve tertip (abdest organları yıkanırken âyetteki sırayı gözetmek) de farzdır (Şirbînî, Muğnî’l-muhtâc, I, 85-95).

Hanbelîler, tertibi ve bir görüşlerinde organların ara verilmeden art arda yıkanmasını/muvâlâtı (İbn Kudâme, el-Muğnî, I, 189, 191); Mâlikîler ise, niyet ve abdest organlarının art arda yıkanması yanında, organların yıkanırken ovulmasını da abdestin farzlarından sayarlar (Haraşî, Şerhu Muhtasar, I, 120).

Abdestin ittifak edilen farzlarının ayrıntılarıyla ilgili de mezhepler arasında bazı farklılıklar vardır. Hanbelîlere göre yüzü yıkamanın kapsamına ağza ve burna su vermek dâhildir (İbn Kudâme, el-Muğnî, I, 166). Aynı şekilde hem Mâlikîlere hem de Hanbelîlerce tercih edilen görüşe göre başın tamamını mesh etmek, başı mesh etme farzının kapsamındadır (İbn Kudâme, el-Muğnî, I, 175-176; Haraşî, Şerhu Muhtasar, I, 124-125).

Bir Müslümanın, yerine getirmekle yükümlü olduğu herhangi bir ibadetin sorumluluğundan kurtulması için o ibadetin farzlarını ve vaciplerini yerine getirmesi yeterlidir. O ibadetin sünnetleri, elde edilecek sevabın arttırılmasına vesile olur, terk edilmeleri hâlinde ise bir sorumluluk doğurmaz. Ancak abdest alırken sünnetleri kasten terk etmek mekruhtur (Krş. İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, I, 219-221).

Bazı kaynaklarda abdest alırken her organın yıkanması sırasında ayrı ayrı okunacak dualara yer verilir (Nevevî, el-Ezkâr, s. 32- 35). Fakat sahih rivayetlere göre

Hz. Peygamber (s.a.s.), abdest alırken özel bir dua yapmamıştır. Dolayısıyla güzel anlamlar içeriyor olsa da abdest sırasında bu duaların okunması şart değildir. Bununla birlikte okumasında da bir sakınca yoktur.

Sahih rivayetlere göre Hz. Peygamber (s.a.s.) abdestin bitiminde,
أَشْهَدُ أَنْ لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللَّهُ وَحْدَهُ لاَ شَرِيكَ لَهُ وَأَشْهَدُ أَنَّ مُحَمَّدًا عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ اللَّهُمَّ اجْعَلْنِى مِنَ التَّوَّابِينَ وَاجْعَلْنِى مِنَ الْمُتَطَهِّرِينَ
(Ben şahitlik ederim ki, Allah’tan başka ilah yoktur. Yine şahitlik ederim ki Muhammed O’nun kulu ve elçisidir. Allah’ım! Beni tövbe edenlerden ve temizlenenlerden eyle) duasını okuyan kimse için Cennetin sekiz kapısının açılacağını ve dilediği kapıdan içeri girmesine izin verileceğini müjdelemiştir (Tirmizî, Tahâret, 41).

Abdest alırken misvak ve benzeri bir şeyle ağız ve diş temizliğini yapmak sünnettir (Mevsılî, el-İhtiyâr, I, 44). Zira bu temizlik fıtrattan sayılmaktadır (Müslim, Taharet, 56; Ebû Dâvûd, Taharet, 29).

Allah Resûlü (s.a.s.) bir hadislerinde, “Ümmetime ağır gelmesinden (meşakkat) endişe etmeseydim, onlara her namaz vaktinde dişlerini misvakla temizlemelerini emrederdim.” (İbn Mâce, Tahâret, 7) buyurmuştur.

Hz. Peygamberin (s.a.s.) uygulamasında ağız ve diş temizliği asıl olup, o dönemde diş temizliğinde misvak kullanılmakta idi. Bugün misvak yerine diş fırçası kullanılmaktadır. Ağız ve diş sağlığı için uygun olan herhangi bir ürünün veya yöntemin kullanılmasıyla bu sünnet yerine getirilmiş olur.

İdrar yaptıktan sonra, şahsa, şartlara ve hatta yaşa bağlı olarak az veya çok sızıntı gelebilir. Bu sızıntıların tamamen kesilmesi için bir süre beklemek uygun olur. Bu beklemeye istibrâ denir (İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, I, 558).
İstibrâ, yürümek, öksürmek, hareket etmek vb. yollarla yapılabilir.

Küçük abdestini bozduktan sonra istibrâ yapmadan abdest alan kişiden abdestten sonra akıntı gelirse abdesti bozulur ve yeniden abdest alması gerekir (Merğînânî, el-Hidâye, I, 106-107). Ayrıca temizlik iyi yapılmadığı takdirde geriye kalan idrar sızıntısı elbiseye bulaşacak ve belli bir orana ulaşacak olursa (avuç ayası kadar bir alanı kaplaması) namazın sıhhatine engel olur (Mevsılî, el-İhtiyâr, I, 110-111).

İdrar yaptıktan sonra sızıntısı olmayan kişilerin, beklemeden hemen abdest almalarında bir sakınca yoktur. İstibrâ ve temizlik konusunda gerekli hassasiyeti gösteren kişinin, yersiz düşünce ve vesveseye itibar etmemesi gerekir.

Gusül veya abdest alırken, yıkanması gereken organların kuru yer kalmayacak şekilde yıkanması gerekir. Aksi hâlde gusül veya abdest geçerli olmaz. Dolayısıyla, gusledecek veya abdest alacak kimsenin bedeninde veya abdest organlarında suyun deriye ulaşmasına engel olacak bir madde bulunmamalıdır (Aliyyü’l-kârî, Fethu bâbi’l-‘inâye, I, 73).

Ancak mesleğini icra ederken tırnaklarına boya yapışan boyacı veya tırnaklarının arasına çamur girip de çıkartamayan çiftçi ve benzeri meslek sahipleri bundan müstesnadır (el-Fetâva’l-Hindiyye, I, 6; İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, I, 288). Bu kimseler için cilde yapışan ve tırnak aralarında kalan hamur, mum, zamk, boya vb. şeyler abdest ve gusle engel olmaz.

Fakat isteğe bağlı olarak vücuda sürülen ya da yapıştırılan oje, ruj, geçici dövme ve takma tırnak gibi maddeler bu ruhsatın dışındadır. Böyle maddeler suyun bedenle temasına engel olursa abdest ve gusle de engel olurlar. Bunların abdest veya gusülden önce giderilmesi gerekir. Saça sürülen jöle ise bir tabaka oluşturmadığından abdest ve gusle engel olmaz.

Abdest alırken yıkanması gereken bir organın üzerine tedavi maksadıyla sürülen ancak tabaka oluşturan merhem vb. maddelerin yıkanması, yapılan tedaviye engel teşkil etmiyorsa, bu organın yıkanması gerekir. Eğer yıkamak zarar veriyorsa, ıslak elle üzerine mesh edilir. Mesh etmek de zararlı ise o da terk edilir (İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, I, 217, 472).
Bu maddeler deri üzerinde bir tabaka oluşturmuyorsa, abdestin geçerliliğine etki etmez.

Gusülde ve abdestte gözün iç kısmını yıkamak farz değildir. Zira gözlerin iç kısmını yıkamakta meşakkat vardır. Ayrıca bu durum gözlere zarar da verebilir (Mevsılî, el-İhtiyâr, I, 40, 57). Dolayısıyla gözdeki lens, gusle ve abdeste engel değildir.

Tedavi amacıyla diş doldurtmak veya kaplatmak caizdir. Dolgu, kaplama, tel taktırma, implant yaptırma veya sabit protez, abdest ve guslün sıhhatine engel olmaz. Ancak çıkarılıp takılabilen/sabit olmayan dişlerin gusül abdesti esnasında ağzı yıkarken (mazmaza) çıkarılması gerekir.

Diş dolgusu yapıldıktan ve dolguyu korumak için üstü de kaplandıktan sonra, dolgu ve kaplamanın dışı, dişin dış kısmı hükmünü alır. Bu sebeple, ağız yıkanınca, kaplama yapılan dişler de yıkanmış sayılır. Bu nedenle kişi, tedavi amaçlı olarak dişlerine dolgu veya kaplama yaptırabilir ve abdest ya da gusül alıp, ibadetlerini yapabilir. Söz konusu tedavinin abdestsiz, cünüp veya âdetli iken yapılması da mümkündür.

Sözlük anlamı ile mesh, bir şeyin üzerindeki kalıntıyı el ile silip gidermek demektir. Buna göre başın mesh edilmiş olması için ıslak elin başa temas etmesi şarttır. Bu sebeple ıslak elin başa temasını önleyecek başörtüsü, bone, peruk vb. şeyler üzerine yapılan “mesh” geçerli olmaz (İbnü’l-Hümâm, Feth, I, 159). Ancak kadınlar abdest alırken başörtülerini çıkartmadan, ellerini başörtülerinin altına sokarak başlarını mesh edebilirler. Zira Hz. Peygamber (s.a.s.) sarığını çıkarmadan, altından elini sokarak başını mesh etmiştir (Ebû Dâvûd, Tahâre, 57).

Bir kimse abdest aldığından emin olduğu hâlde, abdestini bozup bozmadığı konusunda şüpheye düşerse, o kimse abdestli sayılır. Öte yandan abdestini bozduğunu bildiği hâlde, sonradan abdest alıp almadığından şüphe eden kimse ise abdestsiz sayılır. Çünkü kesin olarak bilinen bir şey şüphe ile ortadan kalkmaz (Mevsılî, el-İhtiyâr, I, 56; İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, I, 283).

Her ne sebeple olursa olsun namaz dışında ağlamak ve buna bağlı olarak gözden yaş akması abdesti bozmaz. Ancak namaz esnasında, dünyalık bir endişe ile ses çıkararak ağlamak kişinin namazını bozar, abdestini bozmaz (Mergınanî, el-Hidâye, II, 4,5). Bununla birlikte namazda Allah korkusu, cennet veya cehennemin hatırlanması vb. nedenlerle ağlamak abdesti bozmayacağı gibi namaza da zarar vermez.

Abdest ve gusülde kullanılmış sulara ‘mâ-i musta’mel’ (kullanılmış su) denir. ‘Kullanılmış su’ hükmî kirliliği (hades) giderme özelliğini yitirmiş olsa bile, necis sayılmaz. Bu sebeple bu tür sular değdiği yeri kirletmiş olmaz (Mevsılî, el-İhtiyâr, I, 70-71).

Az ya da çok süre bayılmak, çıldırmak, akıl hastası olmak, normal yürüyemeyecek ölçüde sarhoş olmak veya sara (epilepsi) nöbeti geçirmek gibi aklın algılama gücünü gideren şeylerle abdest bozulur. Bunların kendileri abdest bozucu değildir. Bu durumda olanlar, ne yaptıklarını bilmedikleri için abdestleri bozulmuş olur (Mevsılî, el-İhtiyâr I, 53).

Hanefîlere göre bedendeki bir yaradan çıkıp yaranın dışına akan kan abdesti bozar. Diş etinden çıkan kan ise karıştığı tükürüğün yarısı veya daha fazlası kadar olduğunda abdesti bozar (Mevsılî, el-İhtiyâr, I, 52). Şâfiîlere göre ise abdest, sadece ön ve arkadan çıkan şeylerle bozulur. Bunların dışındaki yerlerden gelen sıvılar abdesti bozmaz. Dolayısıyla diş eti kanamasıyla abdest bozulmaz (Mâverdî, el-Hâvî, I, 199-200).

Uykunun abdesti bozmasındaki ölçü, yere sağlam bir surette oturup oturmamaktır. Buna göre yan yatarak ve namaz dışında secdedeymiş gibi durarak uyumak abdesti bozar. Ancak, uyku ile uyanıklık arasındaki hâlde veya yere sağlam bir surette oturmuş ve mafsalları gevşememiş bir haldeyken uyumak abdesti bozmaz (Mevsılî, el-İhtiyâr, I, 53). Bu bakımdan mesela ulaşım araçlarında oturarak seyahat eden yolcuların, dik otururken koltukta uyumaları durumunda abdestleri bozulmaz.

Bir erkeğin yabancı bir kadına dokunması, günah olmakla beraber, Hanefî mezhebine göre bu durumda erkeğin de kadının da abdesti bozulmaz (Mevsılî, el-İhtiyâr, I, 54). Şâfiî mezhebine göre ise, bir kişi karşı cinsten olan ve kendisiyle arasında dinen evlenme engeli bulunmayan bir kimseye arada bir engel olmaksızın dokunursa, her ikisinin de abdesti bozulur (Mâverdî, el-Hâvî, I, 183-187). Ancak karşı cinsin saç veya tırnağına dokunmakla abdest bozulmaz.

Bir ağrı ve sızı olmaksızın kulaktan, göbek ve gözden çıkan akıntı abdesti bozmaz. Ancak akıntı, ağrı ve sızıyla çıkarsa Hanefîlere göre abdest bozulur. Zira ağrı, yaranın varlığına delildir. Yaradan akan sıvı da abdesti bozar (İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, I, 279). Şâfiî mezhebine göre ise, abdest, sadece ön ve arkadan çıkan şeylerle bozulur. Bunların dışındaki yerlerden gelen sıvılar abdesti bozmaz. (Mâverdî, el-Hâvî, I, 199-200).

Vücuttan çıkan her türlü kan, irin, akıntı, önden ve arkadan çıkan her şey abdesti bozar. Aynı şekilde anüsten (makattan) çıkan tenya ve benzeri kurtlar da abdesti bozar. Çünkü bunlar, necaset mahalli olan yerden çıkmaktadırlar (Merğînânî, el-Hidâye, I, 117).

Hz. Peygamberin (s.a.s.) kusmaktan dolayı abdest aldığı rivayet edilmiştir (Tirmizî, Tahâret, 64). Ancak bunun ağız dolusu olması gerekir. Ağız dolusu kusulan şey, ister yemek ister safra ister kan olsun abdesti bozar. Balgam ise tükürük hükmünde olup abdesti bozmaz. Ağız dolusu sayılmanın ölçüsü, gelen kusmuğun zorlanmadan tutulamayacak bir durumda olmasıdır.

Bulunduğu ortamı değiştirmeden birden fazla kusma halinde toplamı ağız dolusu olan kusmukla da abdest bozulur (Merğînânî, el-Hidâye, I, 110-113; Mevsılî, el-İhtiyâr, I, 49-52; Meydânî, el-Lübâb, I, 12).
Şâfiîlere göre ise kusmakla abdest bozulmaz (Mâverdî, el-Hâvî, I, 199-200).

Trombosit, kan içinde bulunan ve kanın pıhtılaşmasını sağlayarak kanamayı durduran hücrelerdir. Halk arasında beyaz kan olarak da bilinmektedir. Trombosit iki şekilde elde edilir:

a) Normal kan verme yöntemi ile: Bu yöntemde normal kan vermek söz konusu olduğu için abdest bozulur.
b) Aferez cihazı ile: Bu yöntemde aferez cihazı ile gönüllünün bir kolundan kan alınır, içindeki trombositler ayrılarak diğer koldan gönüllüye geri verilir. Bu yöntemle alınan kan, her ne kadar diğer koldan aynı kişiye geri verilmekte ise de kanın dışarıya çıkması söz konusu olduğundan aynı şekilde abdest bozulur.
Bu hükümler Hanefî mezhebine göredir. Şâfiîlerde ise kan vermekle abdest bozulmaz. (Bkz. Mâverdî, el-Hâvî, I, 199-200; Şirbînî, Muğnî’l-muhtâc, I, 64).

Abdestte gözlerin içinin yıkanmasının gerekmediği konusunda, âlimler ittifak etmiştir (Mevsılî, el-İhtiyâr, I, 40, 57; İbn Âbidîn, Reddü’l-Muhtâr, I, 97; Nevevî, el-Mecmû‘, I, 369). Bundan dolayı göze takılan protezler abdeste mani değildir. Göze takılan protezin kendisi abdeste mâni olmadığı gibi, gözden gözyaşı gibi dinen temiz olan bir şeyin çıkmasına sebep olması durumunda da abdest bozulmaz.

Hadiste “Gözyaşından ve burun akıntısından dolayı abdest gerekmez.” (Abdürrezzâk, el-Musannef, I, 146, Hadis No: 559) buyurulmuştur. Ancak gözden, dinen necis sayılan kan, irin ve iltihap gibi şeylerin çıkmasıyla Hanefî mezhebine göre abdest bozulur (Merğinânî, el-Hidâye, I, 17).
Şâfiî mezhebine göre ise ön ve arkadan çıkanlar hariç vücudun diğer yerlerinden çıkan şeylerden dolayı abdest bozulmadığı için gözden akan iltihap, kan vb. sıvılarla da abdest bozulmaz (Mâverdî, el-Hâvî, I, 199-200; Şirbînî, Muğnî’l-muhtâc, I, 64).

Periton diyalizi, böbrek yetmezliği hastalığında kullanılan bir tedavi yöntemidir. Bu yöntemle karın boşluğuna bir katater yerleştirilir. Bu kataterden verilen diyaliz sıvıları ile karın boşluğu doldurulur. Karın zarı bir filtre görevi görür. Kandaki zararlı madde ve fazla sıvılar karın boşluğundaki sıvıya geçer. Bu sıvının boşaltılması ile vücutta biriken fazla sıvı ve zehirli maddeler vücuttan atılır.

Yukarıda izah edildiği şekliyle periton diyalizi uygulanan böbrek hastalarının karın boşluğuna verilen ve daha sonra dışarı atılan sıvılar vücuttaki dinen pis sayılan bir nesnenin dışarıya çıkması hükmündedir.

Bu itibarla, idrardan korunma hususunda gösterilen titizliğin, bu su için de gösterilmesi gerekir. Mezkûr sıvının anlatıldığı şekilde vücut dışına çıkışı veya çıkarılışı, normal hâllerde vücuttan dışarı çıkan dinen pis bir maddede olduğu gibi abdesti bozar. Elbiseye veya bedene bulaşması hâlinde bu kısmın yıkanması gerekir (Kâsânî, Bedâî’, I, 119; Merğînânî, el-Hidâye, I, 118).

Herhangi bir yeri kanayan Hanefî mezhebine mensup bir kişinin, abdest almada zorluk yaşama, Cuma, Cenâze ve Bayram namazlarına yetişememe gibi endişelerle Şâfiî mezhebini taklit etmesinde bir sakınca yoktur. Zira mezhepler arasında ihtilaf olan konularda, belli bir mezhebe bağlı kalmak zorunlu olmayıp, mazerete binaen başka bir mezhebin görüşü ile de amel edilebilir (İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, I, 177).

Kadın abdest alırken yabancılar tarafından görülmesi haram olan yerleri açılacaksa, kendisi hükmen suyu kullanmaktan aciz kabul edilir ve teyemmüm ederek namazını kılar. Ancak bu durumdaki bir kadın, namaz vaktinin sonuna kadar abdest alabileceği uygun ortamı bekler. Eğer vaktin çıkacağından endişe ederse teyemmüm ederek namazını kılar (İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, I, 289-290, 399; Tahtâvî, Hâşiye, s. 118).

Kur’an-ı Kerim’in, ezberden abdestsiz okunabileceği konusunda bir ihtilaf yoktur. Bununla beraber, Allah kelamı olduğundan, ezberden okunduğunda da abdestli olunması, bazı âlimler tarafından tavsiye edilmiştir (Nevevî, el-Mecmû‘, II, 69). Ancak, Kur’an’a abdestsiz olarak dokunulamayacağı ve Kur’an’ın abdestsiz taşınamayacağı konusunda mezhepler ittifak etmiştir (Bkz. Merğinânî, el-Hidâye, I, 33; Nevevî, el-Mecmû‘, II, 65; İbn Kudâme, el-Muğnî, I, 108).

İbn Kudâme bu konuda Dâvud ez-Zâhirî’den başka muhalif olanın bilinmediğini ifade etmektedir (İbn Kudâme, el-Muğnî, I, 108). Bu görüşün delili “Ona, ancak tertemiz olanlar dokunabilir” (Vâkı‘a, 65/79) âyetiyle beraber, Hz. Peygamberin (s.a.s.) Amr b. Hazm’a gönderdiği mektupta yer alan “Kur’an’a ancak temiz olan dokunsun” (Muvatta, Kur’an, 1) hadis-i şerifidir.

Yukarıda verilen deliller çerçevesinde ilk dönemden itibaren Kur’an’a abdestsiz olarak dokunulamayacağı konusunda ümmet arasında ortak bir kanaat ve bir nevi amelî sünnet oluşmuştur. Kur’an’ın Allah kelamı olmasından hareketle, abdestsiz dokunulmaması ona gösterilmesi gereken saygının bir gereği olarak görülmüştür. Bundan dolayı, Kur’an’ın abdestsiz olarak ele alınmasını ve taşınmasını, eğitim ve öğretim durumunda olduğu gibi, ancak mazeret durumlarına hasretmek gerekir.

Din İşleri Yüksek Kurulu, 31/01/2013 tarihinde Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanvekili Zeki SAYAR’ın başkanlığında toplandı.
Vajinal akıntının abdesti bozup bozmayacağı konusu incelendi ve aşağıdaki tespitler yapıldı:

Bilindiği üzere kadın anatomisine göre genital bölgede dışarıya açılan üç menfez/yol bulunmaktadır. Bunlar uretra denen idrar boşaltım kanalı, anüs denen dışkı atım yeri ve vajina ya da vajen denen kadın cinsel organıdır.
İdrar, dışkı, dışkı mahallinden (anüs) çıkan yel ile vajenden gelen adet, lohusalık ve özür kanlarının abdesti bozacağı Kur’an-ı Kerim’de ve hadislerde belirtilmiştir. (Maide, 5/6; Buhari, Vudû 63; İbn Ebi Şeybe, el-Musannef, Daru’l-İlmiyye, Beyrut, 200 I, 107-108; Beyhaki, es-Sünenü’s-Suğra, Dâru’l-Cîl, Beyrut, 1995 I, 51, 511.)

Ancak, vajinadan gelen diğer akıntıların abdesti bozup bozmadığı ile ilgili doğrudan bir delil bulunmamaktadır. Bu sebepledir ki, fakihler “rutûbetü’l-ferc” dedikleri vajinal akıntıların temiz olup olmadığı ile, abdeste etkisini bu akıntının kaynağına ve niteliğine dair kendi dönemlerindeki tıbbî bilgilere ve gözlemlere dayanarak belirlemeye çalışmışlardır.

Bu bağlamda Ebû Hanîfe ve Hanbelîler, kan, mezî ve meni ile karışmadığı sürece söz konusu akıntıların temiz olduğunu söylerken, Ebû Yûsuf ile Muhammed eş-Şeybânî ve Mâlikîler bunları necis saymışlardır. Şâfiî mezhebindeki genel yaklaşım bu akıntının temiz olduğu yönündeyse de vajinanın derinliklerinden gelen sıvının necis olacağını ileri sürenler de vardır (İbn Âbidîn, Reddü’l-Muhtâr, Daru’l-Fikr, Beyrut, 1992 I, 166,313; İbn Kudâme, el-Muğnî Mektebetü’l-Kahira, 1968] II, 65); Şirbini, Muğni’l-Muhtâc, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 1994, I, 236; Desûkî, Hâşiye, Dâru’l-Fikr, I, 57).

Temiz olup olmamasına ilişkin bu yaklaşım farklılıklarına rağmen fakihlerin çoğunluğu, dışarıya çıkması halinde vajinal akıntının abdesti bozacağı kanaatindedir. İki yoldan (ön ve arkadan) gelen her şeyin abdesti bozacağı şeklindeki genel kural, fukahayı böyle bir sonuca götürmüşe benzemektedir. Vajinal akıntıların kaynağına ve tıbbî niteliğine dair bugün ulaşılan bilgilerden mahrum oluşları da onları, bu akıntıları vücuttan atılan diğer maddeler çerçevesinde değerlendirmeye sevk etmiştir.

Zamanlarındaki bilgi birikimi dikkate alındığında bu tutum son derece normal ve anlaşılabilir karşılanmalıdır. Öte yandan bilinen iki yoldan temiz bir şeyin çıkması ile abdestin bozulmayacağını söyleyen fakihler de bulunmaktadır (Kâsânî, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1986, I, 24). Günümüzde ise insan anatomisi en ince ayrıntılarına kadar araştırılıp vücut salgılarının kaynakları, işlevleri ve özellikleri neredeyse tamamıyla tespit edilmiştir.

Din İşleri Yüksek Kurulu’nun konunun uzmanlarıyla değişik zamanlarda yaptığı toplantılardan elde edilen bilgilere göre vajinal akıntı, rahimden değil daha aşağıdaki vajina duvarında ve rahim ağzında bulunan yapılardan istem dışı salgılanan beyaz, kokusuz, yapışkan ve kaşıntı ya da yanma yapmayan bir salgı olup sağlıklı her kadında görülen fizyolojik ve doğal bir olgudur. Salgılanmaması patolojik bir durum olarak görülmekte ve birçok hastalığın sebebi sayılmaktadır. Uzmanlar bu yönleriyle onu, tıpkı burun salgısı, gözyaşı, tükürük, kulak salgısı ve hatta ter gibi değerlendirmektedirler.

Vajinanın nemli kalmasını sağlayan ve orada biriken bakteri ve mikropları temizleyen bu akıntıların, farklı kanallardan gelip yine farklı çıkışlardan (anüs ve üretra) atıldıkları için kesinlikle idrar ve dışkı ile karışma ihtimali olmadığı gibi cinsel uyarılma ile ilgisi de bulunmamaktadır.
Bu normal ve genel durum yanında vajinadan iltihap, yara ya da başka rahatsızlıklara bağlı olarak bazı akıntıların da gelebileceğini belirten uzmanlar, patolojik olan bu tür akıntıların sarı, gri, yeşil, pembe renklerde olacağını, kokacağını, yanma ve kaşıntı gibi rahatsızlıklar vereceğini; bütün bunların kadınlarca bilinebileceğini belirtmişlerdir.
Bu bilgilere dayanarak,

1. Yukarıda özellikleri belirtilen normal vajinal akıntının, kendisinden çıkan her şeyin abdesti bozacağı hususunda icma edilen iki yolun dışında yani idrar ve dışkı kanallarından başka üçüncü bir yoldan çıktığı, kaynağı ve çıkış yolu itibariyle idrar ve dışkıyla kesinlikle irtibatı olmadığı, cinsel uyarılma ile alakasının bulunmadığı, dolayısıyla abdesti bozan şeylerle ilgili nasların kapsamına girmediği, istem dışı olup çıkışına engel olunamadığı ve Cumhur tarafından temiz sayıldığı için abdesti bozmayacağına, elbiseyi kirletmeyeceğine,
2. Bu normal akıntının dışında, bir hastalığa ya da yaraya bağlı olarak vajinadan gelen renkli, kokulu ve yanma-kaşıntı yapan iltihabî akıntılar ile kan, irin vb. necis sıvıların ve cinsel uyarılma sonucu gelen akıntıların abdesti bozacağına,
Karar verildi.

Kur’ân’ı ezberden veya tablet, telefon, bilgisayar gibi aletlerden ya da yüzünden okumak ve dinlemek için abdestli olmak şart değildir. Mushaf’a dokunmak için abdestli olmanın gerekip gerekmediği ise âlimler arasında ihtilaflıdır. Çoğunluk Mushaf’a yani sayfalar halinde yazılmış ya da basılmış Kur’ân-ı Kerim’e doğrudan dokunmak için abdestli olmayı gerekli görürken diğer bazı fakihler aksi kanaattedir. Özür sahibi olan kimseler bu son görüşle amel edebilirler.

Stoma torbası ister takılı iken isterse çıkarılarak yıkanılması durumunda devam eden sızıntılardan dolayı ne abdeste ne de gusle herhangi bir zarar gelmez. Böyle bir durumda abdeste veya gusle yeniden başlamaya gerek yoktur.

Aramak istediğinizi üstte yazmaya başlayın ve aramak için enter tuşuna basın. İptal için ESC tuşuna basın.

Üste dön