SÂD SÛRESİ
سورة ص
Kur’ân-ı Kerîm’in otuz sekizinci sûresi.
Adını ilk kelimesi olan sâd harfinden alır. Hz. Dâvûd’dan bahsettiği için Dâvûd sûresi diye de anılmıştır (Elmalılı, V, 4081).
Mekke döneminde nâzil olmuş, Medenî olduğu görüşü ise isabetli bulunmamıştır (Âlûsî, XXIII, 214). Rivayetlere göre, sûrenin ilk yedi sekiz âyeti şu münasebetle inmiştir: Şirk inancının reddine dair âyetlerden rahatsız olan müşrikler Ebû Cehil başkanlığında Ebû Tâlib’e müracaat etmiş ve yeğeni
Hz. Muhammed’i bu faaliyetten menetmesini istemişti. Ebû Tâlib durumu Resûlullah’a bildirince o kendilerinden “Allah’tan başka tanrı yoktur” demeleri dışında bir şey istemediğini ifade etti.
Bunun üzerine Kureyşliler, “Bu kadar tanrıyı bir Tanrı’ya mı indirmiş, ne tuhaf şey!” diyerek ayrıldılar (Müsned, I, 227-228; a.e. [Arnaût], III, 458-459; Tirmizî, “Tefsîr”, 38/1; Taberî, XXIII, 149-150; Vâhidî, s. 284). Belirtilen kaynakların çoğu, bu olayın Ebû Tâlib’in ölüm hastalığı sırasında vuku bulduğunu kaydetmektedir, buna göre sûrenin nüzûlü nübüvvetin 10. yılına rastlar.
Halbuki siyer kaynakları olayın nübüvvetin 5 veya 6. yılında meydana geldiğini kaydeder. Nitekim Vâhidînin başka bir yerde, belirttiğine göre bazı müfessirler söz konusu olayın Hz. Ömer’in müslüman olması üzerine meydana geldiği kanaatindedir (Esbâbü’n-nüzûl, s. 284-285; krş. Kurtubî, XV, 99). Sâd sûresinin Kamer sûresinden sonra nâzil olduğu rivayeti de bunu desteklemektedir. Seksen sekiz âyet olan Sâd sûresinin fâsılası” ب، ج، د، ر، ص، ط، ق، ل، م، ن“ harfleridir.
Bismillâhirrahmânirrahîm
1: Sâd, vel kur’âni zîz zikr(zikri).
2: Belillezîne keferû fî ızzetin ve şikâk(şikâkın).
3: Kem ehleknâ min kablihim min karnin fe nâdev ve lâte hîne menâs(menâsin).
4: Ve acibû en câehum munzirun minhum ve kâlel kâfirûne hâzâ sâhırun kezzâb(kezzâbun).
5: E cealel âlihete ilâhen vâhıdâ(vâhıden), inne hâzâ le şey’un ucâb(ucâbun).
6: Ventalekal meleu minhum enimşû vasbirû alâ âlihetikum inne hâzâ le şey’un yurâd(yurâdu).
7: Mâ semi’nâ bi hâzâ fîl milletil âhıreh(âhıreti), in hâzâ illâhtilâk(illâhtilâkun).
8: E unzile aleyhiz zikru min beyninâ, bel hum fî şekkin min zikrî, bel lemmâ yezûkû azâb(azâbi).
9: Em indehum hazâinu rahmeti rabbikel azîzil vehhâb(vehhâbi).
10: Em lehum mulkus semâvâti vel ardı ve mâ beynehumâ, felyertekû fîl esbâb(esbâbi).
11: Cundun mâ hunâlike mehzûmun minel ahzâb(ahzâbi).
12: Kezzebet kablehum kavmu nûhın ve âdun ve fir’avnu zul evtâdi.
13: Ve semûdu ve kavmu lûtın ve ashâbul eykeh(eyketi), ulâikel ahzâb(ahzâbu).
14: İn kullun illâ kezzeber rusule fe hakka ıkâb(ıkâbi).
15: Ve mâ yanzuru hâulâi illâ sayhaten vâhıdeten mâ lehâ min fevâk(fevâkın).
16: Ve kâlû rabbenâ accil lenâ kıttanâ kable yevmil hisâb(hisâbi).
17: Isbır alâ mâ yekûlûne vezkur abdenâ dâvûde zel eyd(eydi), innehû evvâb(evvâbun).
18: İnnâ sahharnel cibâle meahu yusebbıhne bil aşiyyi vel işrâk(işrâkı).
19: Vet tayre mahşûreh(mahşûreten), kullun lehû evvâb(evvâbun).
20: Ve şedednâ mulkehu ve âteynâhul hikmete ve faslel hıtâb(hıtâbi).
21: Ve hel etâke nebeul hasm(hasmi), iz tesevverûl mihrâb(mihrâbe).
22: İz dehalû alâ dâvûde fe fezia minhum kâlû lâ tehaf, hasmâni begâ ba’dunâ alâ ba’dın fahkum beynenâ bil hakkı ve lâ tuştıt vehdinâ ilâ sevâis sırât(sırâtı).
23: İnne hâzâ ahî lehu tis’un ve tis’ûne na’ceten ve liye na’cetun vâhidetun fe kâle ekfilnîhâ ve azzenî fîl hıtâb(hıtâbi).
24: Kâle lekad zalemeke bi suâli na’cetike ilâ niâcih(niâcihî), ve inne kesîren minel huletâi le yebgî ba’duhum alâ ba’dın illellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti ve kalîlun mâ hum, ve zanne dâvûdu ennemâ fetennâhu festagfere rabbehu ve harre râkian ve enâb(enâbe). (SECDE ÂYETİ)
25: Fe gafernâ lehu zâlik(zâlike), ve inne lehu indenâ le zulfâ ve husne meâb(meâbin).
26: Yâ dâvûdu innâ cealnâke halîfeten fîl ardı fahkum beynen nâsi bil hakkı ve lâ tettebiil hevâ fe yudılleke an sebîlillâh(sebîlillâhi), innellezîne yadıllûne an sebîlillâhi lehum azâbun şedîdun bi mâ nesû yevmel hisâb(hisâbi).
27: Ve mâ halaknes semâe vel arda ve mâ beynehumâ bâtıla(bâtılen), zâlike zannullezîne keferû, fe veylun lillezîne keferû minen nâr(nâri).
28: Em nec’alullezîne âmenû ve amilûs sâlihâti kel mufsidîne fîl ardı em nec’alul muttekîne kel fuccâr(fuccâri).
29: Kitâbun enzelnâhu ileyke mubârekun li yeddebberû âyâtihî ve li yetezekkere ûlul elbâb(elbâbi).
30: Ve vehebnâ li dâvûde suleymân(suleymâne), ni’mel abd(abdu), innehû evvâb(evvâbun).
31: İz urıda aleyhi bil aşiyyis sâfinâtul ciyâd(ciyâdu).
32: Fe kâle innî ahbebtu hubbel hayri an zikri rabbî, hattâ tevâret bil hıcâb(hıcâbi).
33: Ruddûhâ aleyy(aleyye), fe tafika meshan bis sûkı vel a’nâk(a’nâkı).
34: Ve lekad fetennâ suleymâne ve elkaynâ alâ kursiyyihî ceseden summe enâb(enâbe).
35: Kâle rabbigfir lî veheb lî mulken lâ yenbagî li ehadin min ba’dî, inneke entel vehhâb(vehhâbu).
36: Fe sehharnâ lehur rîha tecrî bi emrihî ruhâen haysu esâb(esâbe).
37: Veş şeyâtîne kulle bennâin ve gavvâsın.
38: Ve âharîne mukarrenîne fîl asfâd(asfâdi).
39: Hâzâ atâunâ femnun ev emsik bi gayri hisâb(hisâbin).
40: Ve inne lehu ındenâ le zulfâ ve husne meâb(meâbin).
41: Vezkur abdenâ eyyûb(eyyûbe), iz nâdâ rabbehû ennî messeniyeş şeytânu bi nusbin ve azâb(azâbin).
42: Urkud biriclik(biriclike), hâzâ mugteselun bâridun ve şerâb(şerâbun).
43: Ve vehebnâ lehû ehlehu ve mislehum meahum rahmeten minnâ ve zikrâ li ûlîl elbâb(elbâbi).
44: Ve huz bi yedike dıgsen fadrıb bihî ve lâ tahnes, innâ vecednâhu sâbira(sâbiren), ni’mel abd(abdu), innehû evvâb(evvâbun).
45: Vezkur ıbâdenâ ibrâhîme ve ishâka ve ya’kûbe ûlîl eydî vel ebsâr(ebsâri).
46: İnnâ ahlasnâhum bi hâlisatin zikred dâr(dâri).
47: Ve innehum ındenâ le minel mustafeynel ahyâr(ahyâri).
48: Vezkur ismâîle velyesea ve zel kifl(kifli), ve kullun minel ahyâr(ahyâri).
49: Hâzâ zikr(zikrun), ve inne lil muttekîne le husne meâb(meâbin).
50: Cennâti adnin mufettehaten le humul ebvâb(ebvâbu).
51: Muttekîne fîhâ yed’ûne fîhâ bi fâkihetin kesîretin ve şerâb(şerâbin).
52: Ve ındehum kâsırâtut tarfi etrâb(etrâbun).
53: Hâzâ mâ tûadûne li yevmil hisâb(hisâbi).
54: İnne hâzâ le rızkunâ mâ lehu min nefâd(nefâdin).
55: Hâzâ, ve inne lit tâgıyne le şerre meâb(meâbin).
56: Cehennem(cehenneme), yaslevnehâ, fe bi’sel mihâd(mihâdu).
57: Hâzâ fel yezûkûhu hamiymun ve gassâk(gassâkun).
58: Ve âharu min şeklihî ezvâc(ezvâcun).
59: Hâzâ fevcun muktehımun meakum, lâ merhaben bihim, innehum sâlûn nâr(nâri).
60: Kâlû bel entum, lâ merhaben bikum, entum kaddemtumûhu lenâ, febi’sel karâr(karâru).
61: Kâlû rabbenâ men kaddeme lenâ hâzâ fe zidhu azâben dı’fen fîn nâr(nâri).
62: Ve kâlû mâ lenâ lâ nerâ ricâlen kunnâ neudduhum minel eşrâr(eşrâri).
63: Ettehaznâhum sıhriyyen em zâgat anhumul ebsâr(ebsâru).
64: İnne zâlike le hakkun tehâsumu ehlin nâr(nâri).
65: Kul innemâ ene munzirun ve mâ min ilâhin ilallahul vâhıdul kahhâr(kahhâru).
66: Rabbus semâvâti vel ardı ve mâ beynehumel azîzul gaffâr(gaffâru).
67: Kul huve nebeun azîmun.
68: Entum anhu mu’ridûn(mu’ridûne).
69: Mâ kâne liye min ilmin bil meleil a’lâ iz yahtesımûn(yahtesimûne).
70: İn yûhâ ileyye illâ ennemâ ene nezîrun mubîn(mubînun).
71: İz kâle rabbuke lil melâiketi innî hâlikun beşeren min tîn(tînin).
72: Fe izâ sevveytuhu ve nefahtu fîhi min rûhî fe kaû lehu sâcidîn(sâcidîne).
73: Fe secedel melâiketu kulluhum ecmaûn(ecmaûne).
74: İllâ iblîs(iblîse), istekbere ve kâne minel kâfirîn(kâfirîne).
75: Kâle yâ iblîsu mâ meneake en tescude limâ halaktu bi yedeyy(yedeyye), estekberte em kunte minel âlîn(âlîne).
76: Kâle ene hayrun minh(minhu), halaktenî min nârin ve halaktehu min tîn(tînin).
77: Kâle fahruc minhâ fe inneke recîm(recîmun).
78: Ve inne aleyke la’netî ilâ yevmid dîn(dîni).
79: Kâle rabbi fe enzırnî ilâ yevmi yub’asûn(yub’asûne).
80: Kâle fe inneke minel munzarîn(munzarîne).
81: İlâ yevmil vaktil ma’lûm(ma’lûmi).
82: Kâle fe bi izzetike le ugviyennehum ecmaîn(ecmaîne).
83: İllâ ibâdeke minhumul muhlasîn(muhlasîne).
84: Kâle fel hakku vel hakka ekûl(ekûlu).
85: Le emleenne cehenneme minke ve mimmen tebiake minhum ecmaîn(ecmaîne).
86: Kul mâ es’elukum aleyhi min ecrin ve mâ ene minel mutekellifîn(mutekellifîne).
87: İn huve illâ zikrun lil âlemîn(âlemîne).
88: Ve le talemunne nebeehu ba’de hîn(hînin).
Bismillahirrahmânirrahîm
1. Sâd. O şanlı, şerefli Kur’an’a andolsun (ki o, Allah sözüdür).
2. Fakat inkar edenler bir büyüklenme ve ayrılık içindedirler.
3. Biz onlardan önce nice nesilleri helak ettik. Onlar da feryat ettiler, ama artık kurtuluş zamanı değildi.
4. Kafirler, kendilerine içlerinden bir uyarıcının gelmesine şaştılar ve şöyle dediler: “Bu yalancı bir sihirbazdır.”
5. “İlahları bir tek ilah mı yaptı? Gerçekten bu çok tuhaf bir şey!”
6, 7, 8. İçlerinden ileri gelenler, “Gidin, ilahlarınıza tapmaya devam edin. İşte bu istenen şeydir. Biz bunu son dinde (en son dinî inanışlarda) duymadık. Bu ancak bir uydurmadır. O zikir (Kur’an) içimizden ona mı indirildi?” diyerek kalkıp gittiler. Hayır, onlar benim Zikrimden (Kur’an’-dan) şüphe içindedirler. Hayır, henüz azabımı tatmadılar.
9. Yoksa mutlak güç sahibi ve çok bağışlayan Rabbinin rahmet hazineleri onların yanında mıdır?
10. Yoksa göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin hükümranlığı onların mıdır? Öyle ise sebeplere yapışarak yükselsinler (bakalım!)
11. Onlar, çeşitli gruplardan oluşmuş ve şuracıkta bozguna uğrayacak derme çatma bir ordudur.
12, 13. Onlardan önce de Nûh kavmi, Âd kavmi, kazıklar sahibi2 Firavun, Semûd kavmi, Lût kavmi ve Eyke halkı da Peygamberleri yalanlamışlardı. İşte onlar da (böyle) gruplardı.
14. (O grupların) her biri peygamberleri yalanladı da onları cezalandırmam hak oldu.
15. Bunlar da (müşrikler de) ancak (vakti gelince) asla geri kalmayacak korkunç bir ses bekliyorlar
16. Müşrikler (alay ederek) şöyle dediler: “Ey Rabbimiz! Hesap gününden önce payımızı hemen ver!”
17. Ey Muhammed! Onların söylediklerine karşı sabret. Güçlü kulumuz Dâvûd’u hatırla. O, Allah’a çok yönelen bir kimse idi.
18, 19. Kendisiyle birlikte tesbih etsinler diye biz, dağları ve toplanıp gelen kuşları Dâvûd’un emrine verdik. Onların her biri Allah’a yönelmişlerdi.
20. Biz Davud’un mülkünü güçlendirdik, ona hikmet ve hakla batılı ayıran söz (hüküm verme) yeteneği verdik.
21. Sana davacıların haberi geldi mi? Hani onlar duvarı aşarak mabede girmişlerdi.
22. Hani Dâvûd’un yanına girmişlerdi de Dâvûd onlardan korkmuştu. Onlar, “Korkma! Biz, iki davacı grubuz. Birimiz diğerine haksızlık etmiştir. Aramızda adaletle hükmet. Zulmetme ve bizi hak yola ilet” dediler.
23. İçlerinden biri şöyle dedi: “Bu benim kardeşimdir. Onun doksan dokuz koyunu var. Benim ise bir tek koyunum var. Böyle iken “Onu da bana ver” dedi ve tartışmada beni bastırdı.”
24. Davud dedi ki: “Andolsun, senin koyununu kendi koyunlarına katmak istemek suretiyle sana zulmetmiştir. Esasen ortakların pek çoğu birbirine haksızlık eder. Ancak iman edip salih ameller işleyenler başka. Onlar da pek azdır.” Dâvûd bizim kendisini imtihan ettiğimizi anladı. Derken Rabbinden bağışlama diledi, eğilerek secdeye kapandı ve Allah’a yöneldi.
25. Biz de bunu ona bağışladık. Şüphesiz katımızda onun için bir yakınlık ve dönüp geleceği güzel bir yer vardır.
26. Ona dedik ki: “Ey Dâvûd! Gerçekten biz seni yeryüzünde halife yaptık. İnsanlar arasında hak ile hüküm ver. Nefis arzusuna uyma, yoksa seni Allah’ın yolundan saptırır. Allah’ın yolundan sapanlar için hesap gününü unutmaları sebebiyle şiddetli bir azap vardır.”
27. Biz göğü, yeri ve ikisi arasındakileri boş yere yaratmadık. Bu (yaratılanların boş yere yaratıldığı iddiası) inkar edenlerin zannıdır. Cehennem ateşinden dolayı vay inkar edenlerin haline!
28. Yoksa biz iman edip salih ameller işleyenleri, yeryüzünde fesat çıkaranlar gibi mi tutacağız? Yoksa Allah’a karşı gelmekten sakınanları yoldan çıkan arsızlar gibi mi tutacağız?
29. Bu Kur’an, âyetlerini düşünsünler ve akıl sahipleri öğüt alsınlar diye sana indirdiğimiz mübarek bir kitaptır.
30. Dâvûd’a Süleyman’ı bağışladık. O ne güzel kuldu! Şüphesiz o, Allah’a çok yönelen bir kimse idi.
31. Hani ona akşamüstü bir ayağını tırnağı üstüne dikip üç ayağının üzerinde duran çalımlı ve soylu atlar sunulmuştu.
32, 33. Süleyman, “Gerçekten ben malı, Rabbimi anmamı sağladığından dolayı çok severim” dedi. Nihayet gözden kaybolup gittikleri zaman, “Onları bana geri getirin” dedi. (Atlar gelince de) bacaklarını ve boyunlarını okşamaya başladı.
34. Andolsun, biz Süleyman’ı imtihan ettik. Tahtının üstüne bir ceset bıraktık. Sonra tövbe edip bize yöneldi.
35. Süleyman, “Ey Rabbim! Beni bağışla. Bana, benden sonra kimseye layık olmayacak bir mülk (hükümranlık) bahşet! Şüphesiz sen çok bahşedicisin!” dedi.
36. Biz de rüzgarı onun buyruğuna verdik. Rüzgar onun emriyle dilediği yere hafif hafif eserdi.
37, 38. Bina ustası olan ve dalgıçlık yapan her bir şeytanı, bukağılara bağlı olarak diğerlerini de, onun emrine verdik.
39. “İşte bu bizim ihsanımızdır. Artık sen de (istediğine) hesapsızca ver yahut verme” dedik.
40. Şüphesiz katımızda onun için bir yakınlık ve dönüp geleceği güzel bir yer vardır.
41. (Ey Muhammed!) Kulumuz Eyyub’u da an. Hani o, Rabbine, “Şeytan bana bir yorgunluk ve azap dokundurdu” diye seslenmişti.
42. Biz de ona, “Ayağını yere vur! İşte yıkanacak ve içecek soğuk bir su” dedik.
43. Biz ona tarafımızdan bir rahmet ve akıl sahiplerine bir öğüt olmak üzere ailesini ve onlarla birlikte bir o kadarını bahşettik.
44. Şöyle dedik: “Eline bir demet sap al ve onunla vur, yeminini bozma.” Gerçekten biz Eyyûb’u sabreden bir kimse olarak bulduk. O ne güzel bir kuldu! O, Allah’a çok yönelen bir kimse idi.
45. (Ey Muhammed!) Güçlü ve basiretli kullarımız İbrahim’i, İshak’ı ve Yakub’u da an.
46. Şüphesiz biz onları, ahiret yurdunu düşünme özelliği ile (temizleyip) ihlâslı kimseler kıldık.
47. Şüphesiz onlar, bizim katımızda hayırlı, seçkin kimselerdendir
48. (Ey Muhammed!) İsmail, el-Yesa’ ve Zülkifl’i de an. Onların her biri iyi kimselerdi.
49, 50. Bu bir öğüttür. Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için elbette güzel bir dönüş yeri, kapıları kendilerine açılmış olarak Adn cennetleri vardır.
51. Onlar orada koltuklara yaslanmış olarak pek çok meyveler ve içecekler isterler.
52. Yanlarında gözlerini kendilerinden ayırmayan yaşıt eşler vardır.
53. İşte bunlar, hesap günü için size vaad edilenlerdir.
54. İşte bu bizim verdiğimiz rızıktır. Ona asla tükenme yoktur.
55, 56. İşte böyle! Şüphesiz azgınlar için elbette kötü bir dönüş yeri, cehennem vardır. Onlar oraya girerler. Orası ne kötü bir yataktır!
57. İşte (azap), onu tatsınlar: Bir kaynar su ve bir irin.
58. O azaba benzer çeşit çeşit başka azaplar da vardır.
59. (Kendi aralarında şöyle derler:) “İşte sizinle beraber cehenneme tıkılacak bir grup. Onlara rahat ve huzur olmasın! Şüphesiz onlar cehenneme gireceklerdir.”
60. O grup da, “Hayır, size rahat ve huzur olmasın. Bu cehennemi bizim önümüze siz sürdünüz. Orası ne kötü durak yeridir!” der.
61. Şöyle derler: “Ey Rabbimiz! Bunu bizim önümüze kim sürdüyse cehennemde onun azabını bir kat daha artır.”
62. Yine şöyle derler: “Dünyada kendilerini kötü saydığımız adamları acaba neden göremiyoruz?”
63. “(Cehennemlik değillerdi de) biz onları alaya mı almış olduk, yoksa (buradalar da) gözlerimizden mi kaçtılar?”
64. Şüphesiz bu, cehennemliklerin birbirleriyle çekişmesi kesin bir gerçektir.
65. (Ey Muhammed!) De ki: “Ben ancak bir uyarıcıyım. Her şey üzerinde mutlak otorite sahibi olan bir Allah’tan başka hiçbir ilah yoktur.”
66. “O, göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin Rabbidir. Mutlak güç sahibidir, çok bağışlayandır.”
67. De ki, “Bu Kur’an, büyük bir haberdir.”
68. “Siz ise ondan yüz çeviriyorsunuz.”
69. “Aralarında tartıştıkları sırada, yüce topluluğa (ileri gelen melekler topluluğuna) dair benim hiçbir bilgim yoktu.”
70. “Bana ancak, benim sadece bir uyarıcı olduğum vahyediliyor.”
71. Hani, Rabbin meleklere şöyle demişti: “Muhakkak ben çamurdan bir insan yaratacağım.”
72. “Onu şekillendirip içine ruhumdan üflediğim zaman onun için saygı ile eğilin.”
73. Derken bütün melekler topluca saygı ile eğildiler.
74. Ancak İblis eğilmedi. O büyüklük tasladı ve kafirlerden oldu.
75. Allah, “Ey İblis! “Ellerimle yarattığıma saygı ile eğilmekten seni ne alıkoydu? Büyüklük mü tasladın, yoksa üstünlerden mi oldun?” dedi.
76. İblis, “Ben ondan daha hayırlıyım. Beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın” dedi.
77. Allah şöyle dedi: “Öyle ise çık oradan (cennetten), çünkü sen kovuldun.”
78. “Şüphesiz benim lanetim hesap ve ceza gününe kadar senin üzerinedir.”
79. İblis, “Ey Rabbim! Öyle ise bana insanların diriltilecekleri güne kadar mühlet ver” dedi
80, 81. Allah şöyle dedi: “Sen o bilinen vakte (kıyamet gününe) kadar mühlet verilenlerdensin.”
82, 83. İblis, “Senin şerefine andolsun ki, içlerinden ihlâslı kulların hariç, elbette onların hepsini azdıracağım” dedi.
84. Allah şöyle dedi: “İşte bu gerçektir. Ben de gerçeği söylüyorum:”
85. “Andolsun, cehennemi seninle ve onlardan sana uyanların hepsiyle dolduracağım.”
86. (Ey Muhammed!) De ki: “Bundan (tebliğ görevinden) dolayı sizden hiçbir ücret istemiyorum. Ben kendiliğinden yükümlülük altına girenlerden değilim.”
87. “Bu Kur’an âlemler için ancak bir öğüttür.”
88. “Onun haberlerinin doğruluğunu bir süre sonra mutlaka öğreneceksiniz.”
* Kim Sad sûresini okursa, Allahü teâlânın, Dâvûd aleyhisselâmın emrine verdiği dağların ağırlığının on katı sevâb verilir. Ve büyük küçük bütün günahlara ısrardan muhâfaza edilir. (Hadîs-i şerîf-Kâdı Beydâvî Tefsîri)
* “Her kim Sâd sûresini okursa Allah (cc) onu büyük ve küçük günahlara girmekten korur.”
* Bu sureyi okuyan, zarar verici hayvanların şerrinden emin olur.
* Her gün okumaya devam eden, insanların ve şeytanların kötülüklerinden korunur.
* Allahü Teala, bu sureyi okuyan kişinin tüm günahlarını affeder.
* Mal ve mevkiye kavuşmak isteyen kişi, Besmele ile beraber Sad suresinin 35. ayetini okumaya devam etmelidir.
* Kuyu kazmak suretiyle su bulmak isteyen kişi, Besmele ile beraber Sad suresinin 42. ayetini okumaya devam etmelidir.
* Sad suresini okumayan devam eden kimse şeytanın ve insan şeytanlarının kötülüklerinden emin olur.Sad suresi kuran-ı kerimin 454. sayfasındadır.88 ayettir.