RÛM SÛRESİ
سورة الروم
Kur’ân-ı Kerîm’in otuzuncu sûresi.
İlk âyetlerinde Bizanslılar’dan (Rûm) bahsedildiği için bu adla anılmıştır. Mekke döneminin sonlarında nâzil olan sûrenin 17. âyetinin Medine’de indiği ileri sürülmüşse de bu rivayet isabetli görülmemiştir (M. Tâhir İbn Âşûr, XXI, 5-6). Altmış âyet olup fâsılaları “ر، م، ن” harfleridir. Rûm sûresinde müminlere cesaret veren bir girişten sonra Allah’ın varlığı, birliği, ilmi ve kudretiyle âhirete imandan söz edilmektedir. Sûrenin ilk âyetlerinde (1-7), daha önce başlayıp Mekke döneminde devam eden İranlılar ile Bizanslılar arasındaki savaşa değinilmektedir. Müslümanlar, kitap ehli olan Bizanslılar’ın puta tapan İranlılar’a galip gelmesini isterken Mekke müşrikleri bunun aksini arzu ediyordu. Ancak savaş Bizanslılar’ın aleyhine neticelenmiş ve Araplar’a yakın bazı topraklar İranlılar’ın eline geçmişti. Müşrikler bu durumu müslümanların aleyhine kullanmak istemiş, bunun üzerine nâzil olan sûrenin ilk âyetlerinde birkaç yıl içinde Bizanslılar’ın İranlılar’a galip geleceği, o zaman müminlerin sevineceği ve bütün bunların Allah’ın yardımıyla olacağı haber verilmiştir. Kaynaklar bu zaferin İslâmiyet’in Medine döneminde gerçekleştiğini yazmaktadır (Tirmizî, “Tefsîr”, 30; Taberî, XXI, 20-27; İbn Kesîr, V, 341-345). Hurûf-ı mukattaa ile başlayan sûrelerin ilk âyetlerinde vahiy ve nübüvvetin ispatı konu edildiği halde Rûm sûresinin de içinde yer aldığı üç sûrede (diğerleri Meryem ve Ankebût) başka konular hakkında açıklamalar yapmaktadır.
Sûrenin birinci bölümünde âhirete inanmanın dinî hayat açısından önemi üzerinde durulur. Aslında yaratılıştan sahip kılındığı akıl sayesinde Allah’ın her yerde var olan kanunlarını müşahede edebilen kimse tabiatın ve insan türünün boşuna yaratılmadığını anlar. Birçok âyette belirtildiği gibi gökler ve yer insan için, insan da Allah’a kul olmak için yaratıldığına göre (ez-Zâriyât 51/56) ölümden sonra ikinci hayatın varlığı zaruri hale gelir. Dünya hayatında iman edip yararlı işler yapanlar âhirette rableriyle karşılaşacakları cennette bulunacaklar, Allah’ın âyetlerini ve âhiret hayatını inkâr edenler ise kötü âkıbete mâruz kalacaklardır ve taptıkları putlar kendilerine hiçbir fayda sağlamayacaktır (âyet: 8-16).
Bismillâhirrahmânirrahîm
1: Elif lâm mîm.
2: Gulibetir rûm(rûmu).
3: Fî ednel ardı ve hum min ba’di galebihim se yaglibûn(yaglibûne).
4: Fî bıd’ı sinîn(sinîne), lillâhil emru min kablu ve min ba’d(ba’du), ve yevme izin yefrahul mu’minûn(mu’minûne).
5: Bi nasrillâh(nasrillâhi), yansuru men yeşâ’(yeşâu), ve huvel azîzur rahîm(rahîmu).
6: Va’dallâh(va’dallâhi), lâ yuhlifullâhu va’dehu ve lâkinne ekseren nâsi lâ ya’lemûn(ya’lemûne).
7: Ya’lemûne zâhiren minel hayâtid dunyâ, ve hum anil âhıreti hum gâfilûn(gâfilûne).
8: E ve lem yetefekkerû fî enfusihim, mâ halakallâhus semâvâti vel arda ve mâ beynehumâ illâ bil hakkı ve ecelin musemmâ(musemmen) ve inne kesîran minen nâsi bi likâi rabbihim le kâfirûn(kâfirûne).
9: E ve lem yesîrû fîl ardı fe yenzurû keyfe kâne âkıbetullezîne min kablihim, kânû eşedde minhum kuvveten, ve esârûl arda ve amerûhâ eksera mimmâ amerûhâ ve câethum rusuluhum bil beyyinât(beyyinâti), fe mâ kânallâhu li yazlimehum ve lâkin kânû enfusehum yazlimûn(yazlimûne).
10: Summe kâne âkıbetellezîne esâus sûâ en kezzebû bi âyâtillâhi ve kânû bihâ yestehziûn(yestehziûne).
11: Allâhu yebdeul halka summe yuîduhu summe ileyhi turceûn(turceûne).
12: Ve yevme tekûmus sâatu yublisul mucrimûn(mucrimûne).
13: Ve lem yekun lehum min şurekâihim şufeâû ve kânû bi şurekâihim kâfirîn(kâfirîne).
14: Ve yevme tekûmus sâatu yevmeizin yeteferrakûn(yeteferrakûne).
15: Fe emmellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti fe hum fî ravdatin yuhberun(yuhberune).
16: Ve emmellezîne keferû ve kezzebû bi âyâtinâ ve likâil âhıreti fe ulâike fîl azâbi muhdarûn(muhdarûne).
17: Fe subhânallâhi hîne tumsûne ve hîne tusbıhûn(tusbıhûne).
18: Ve lehul hamdu fîs semâvâti vel ardı ve aşiyyen ve hîne tuzhırûn(tuzhırûne).
19: Yuhricul hayye minel meyyiti ve yuhricul meyyite minel hayyi ve yuhyil arda ba’de mevtihâ, ve kezâlike tuhrecûn(tuhrecûne).
20: Ve min âyâtihî en halakakum min turâbin summe izâ entum beşerun tenteşirûn(tenteşirûne).
21: Ve min âyâtihî en halaka lekum min enfusikum ezvâcen li teskunû ileyhâ ve ceale beynekum meveddeten ve rahmeh(rahmeten), inne fî zâlike le âyâtin li kavmin yetefekkerûn(yetefekkerûne).
22: Ve min âyâtihî halkus semâvâti vel ardı vahtilâfu elsinetikum ve elvânikum, inne fî zâlike le âyâtin lil âlimîn(âlimîne).
23: Ve min âyâtihî menâmukum bil leyli ven nehâri vebtigâukum min fadlih(fadlihi), inne fî zâlike le âyâtin li kavmin yesmeûn(yesmeûne).
24: Ve min âyâtihî yurîkumul berka havfen ve tamaan, ve yunezzilu mines semâi mâen fe yuhyî bihil arda ba’de mevtihâ, inne fî zâlike le âyâtin li kavmin ya’kılûn(ya’kılûne).
25: Ve min âyâtihî en tekûmes semâu vel ardu bi emrih(emrihî), summe izâ deâkum da’veten minel ardı izâ entum tahrucûn(tahrucûne).
26: Ve lehu men fîs semâvâti vel ard(ardı), kullun lehu kânitûn(kânitûne).
27: Ve huvellezî yebdeul halka summe yuîduhu, ve huve ehvenu aleyh(aleyhi), ve lehul meselul a’lâ fîs semâvâti vel ard(ardı), ve huvel azîzul hakîm(hakîmu).
28: : Darabe lekum meselen min enfusikum, hel lekum min mâ meleket eymânukum min şurekâe fî mâ rezaknâkum fe entum fîhi sevâun tehâfûnehum ke hîfetikum enfusekum, kezâlike nufassılul âyâti li kavmin ya’kılûn(ya’kılûne).
29: Belittebeallezîne zalemû ehvâehum bi gayri ilm(ilmin), fe men yehdî men edallallâh(edallallâhu), ve mâ lehum min nâsırîn(nâsırîne).
30: Fe ekim vecheke lid dîni hanîfâ(hanîfen), fıtratallâhilletî fataran nâse aleyhâ, lâ tebdîle li halkıllâh(halkıllâhi), zâliked dînul kayyimu ve lâkinne ekseren nâsi lâ ya’lemûn(ya’lemûne).
31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).
32: Minellezîne ferrakû dînehum ve kânû şiyeâ(şiyean), kullu hızbin bimâ ledeyhim ferihûn(ferihûne).
33: Ve izâ messen nâse durrun deav rabbehum munîbîne ileyhi summe izâ ezâkahum minhu rahmeten izâ ferîkun minhum bi rabbihim yuşrikûn(yuşrikûne).
34: Li yekfurû bimâ âteynâhum, fe temetteû fe sevfe ta’lemûn(ta’lemûne).
35: Em enzelnâ aleyhim sultânen fe huve yetekellemu bimâ kânû bihî yuşrikûn(yuşrikûne).
36: Ve izâ ezaknen nâse rahmeten ferihû bihâ, ve in tusıbhum seyyietun bimâ kaddemet eydîhim izâ hum yaknetûn(yaknetûne).
37: EE ve lem yerev ennellâhe yebsutur rızka li men yeşâu ve yakdir(yakdiru), inne fî zâlike le âyâtin li kavmin yu’minûn(yu’minûne).
38: Fe âti zel kurbâ hakkahu vel miskîne vebnes sebîl(sebîli), zâlike hayrun lillezîne yurîdûne vechallâhi ve ulâike humul muflihûn(muflihûne).
39: Ve mâ âteytum min riben li yerbuve fî emvâlin nâsi fe lâ yerbû indallâh(indallâhi), ve mâ âteytum min zekâtin turîdûne vechallâhi fe ulâike humul mud’ıfûn(mud’ıfûne).
40: Allâhullezî halakakum summe rezekakum summe yumîtukum summe yuhyîkum, hel min şurekâikum men yef’alu min zâlikum min şey’(şey’in), subhânehu ve teâlâ ammâ yuşrikûn(yuşrikûne).
41: Zaharel fesâdu fîl berri vel bahri bimâ kesebet eydin nâsi, li yuzîkahum ba’dallezî amilû leallehum yerciûn(yerciûne).
42: Kul sîrû fîl ardı fenzurû keyfe kâne âkıbetullezîne min kabl(kablu), kâne ekseruhum muşrikîn(muşrikîne).
43: Fe ekim vecheke lid dînil kayyimi min kabli en ye’tiye yevmun lâ meredde lehu minallâhi yevmeizin yassaddeûn(yassaddeûne).
44: Men kefere fe aleyhi kufruh(kufruhu), ve men amile sâlihan fe li enfusihim yemhedûn(yemhedûne).
45: Li yecziyellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti min fadlih(fadlihî), innehu lâ yuhıbbul kâfirîn(kâfirîne).
46: Ve min âyâtihî en yursiler riyâha mubeşşirâtin ve li yuzîkakum min rahmetihî ve li tecriyel fulku bi emrihî ve li tebtegû min fadlihî ve leallekum teşkurûn(teşkurûne).
47: Ve lekad erselnâ min kablike rusulen ilâ kavmihim fe câûhum bil beyyinâti fentekamnâ minellezîne ecramû, ve kâne hakkan aleynâ nasrul mu’minîn(mu’minîne).
48: Allâhullezî yursilur riyâha fe tusîru sehâben fe yebsutuhu fîs semâi keyfe yeşâu ve yec’aluhu kisefen fe terel vedka yahrucu min hılâlih(hılâlihî), fe izâ esâbe bihî men yeşâu min ibâdihî izâ hum yestebşirûn(yestebşirûne).
49: Ve in kânû min kabli en yunezzele aleyhim min kablihî le mublisîn(mublisîne).
50: Fenzur ilâ âsâri rahmetillâhi keyfe yuhyil arda ba’de mevtihâ, inne zâlike le muhyîl mevtâ, ve huve alâ kulli şey’in kadîr(kadîrun).
51: Ve le in erselnâ rîhan fe raevhu musfarran le zallû min ba’dihî yekfurûn(yekfurûne).
52: Fe inneke lâ tusmiul mevtâ ve lâ tusmius summed duâe izâ vellev mudbirîn(mudbirîne).
53: Ve mâ ente bi hâdil umyi an dalâletihim, in tusmiu illâ men yu’minu bi âyâtinâ fe hum muslimûn(muslimûne).
54: Allâhullezî halakakum min da’fin summe ceale min ba’di da’fin kuvveten summe ceale min ba’di kuvvetin da’fen ve şeybeh(şeybeten), yahluku mâ yeşâu, ve huvel alîmul kadîr(kadîru).
55: Ve yevme tekûmus sâatu yuksimul mucrimûne mâ lebisû gayra sâah(sâatin), kezâlike kânû yu’fekûn(yu’fekûne).
56: Ve kâlellezîne ûtûl ilme vel îmâne lekad lebistum fî kitâbillâhi ilâ yevmil ba’si fe hâzâ yevmul ba’si ve lâkinnekum kuntum lâ ta’lemûn(ta’lemûne).
57: Fe yevmeizin lâ yenfeullezîne zalemû ma’ziratuhum ve lâ hum yusta’tebûn(yusta’tebûne).
58: Ve lekad darebnâ lin nâsi fî hâzel kur’âni min kulli mesel(meselin), ve le in ci’tehum bi âyetin le yekûlennellezîne keferû in entum illâ mubtılûn(mubtılûne).
59: Kezâlike yatbaullâhu alâ kulûbillezîne lâ ya’lemûn(ya’lemûne).
60: Fâsbir inne va’dallâhi hakkun ve lâ yestahıffennekellezîne lâ yûkınûn(yûkınûne).
Rahmân ve Rahîm Allah’ın adıyla
1. Elif, Lâm, Mîm.
2-3-4-5. Rumlar, (Arabistan’a) en yakın bir yerde (İranlılar’a) yenildi. Ama onlar (bu) yenilmelerinden sonra birkaç (3-9) yıl içinde onları yeneceklerdir. (Bundan) önce de sonra da emir yalnız Allah’ındır. İşte o gün mü’minler Allah’ın yardımıyla sevineceklerdir. (Allah) dilediğine yardım eder (zafere ulaştırır). O, mutlak galiptir, çok merhametlidir.
(Mecûsî İranlılar’ın, 613-616 yıllarında, Suriye, Mısır ve Anadolu’da Bizanslıları yenmesine Mekke müşrikleri sevinmişlerdi. Müslümanlar da Bizanslılar’ın yenilgisine, Ehl-i Kitab olmalarından dolayı üzülüyorlardı. Bu yüzden müşrikler, Kitablılar’ın yenildiğini dillerine dolayarak, müslümanlarla alay ediyorlar ve, “Biz de onlara galip geleceğiz.” diyorlardı. İşte ilk âyetler 3-9 yıl içinde İranlılar’ın yenileceğini bildirmektedir. Gerçekten 624 yılında Romalılar İran’a girdiler. Aynı gün müslümanlar da Bedir’de müşriklere galip geldiler.)
6. (Bu) Allah’ın vaadidir. Allah vaadinden caymaz. Fakat insanların çoğu bilmezler.
7. Onlar, dünya hayatının (yalnız görünen) dış yüzünü bilirler (ona değer verirler). Fakat onlar âhiretten yana gafildirler.
8. (Onlar) kendi kendilerine hiç düşünmediler mi ki Allah; gökleri, yeri ve ikisinin arasında olan şeyleri (başka değil), ancak hak (bir nizam, ölçü ve gaye) ile muayyen bir vade için yaratmıştır. Böyle iken insanların çoğu, Rablerine kavuşmayı inkâr etmektedirler.
9. Yeryüzünde gezip de kendilerinden öncekilerin sonunun nasıl olduğuna bakmadılar mı? (Oysa) onlar, kendilerinden daha güçlü idiler. (Ekip dikmek, su ve maden çıkarmak için) toprağı sürmüş ve kazmışlar ve onu bunların imar ettiklerinden daha çok imar etmişlerdi. Peygamberleri de onlara açık deliller getirmişti. Allah, onlara asla zulmetmedi. Fakat onlar kendi kendilerine zulmediyorlardı.
(Allah’a hizmet ve itaati esas almayan her türlü medenî ve teknik ilerleme ve üstünlüklerin erdeme değil, zulme dönüştüğüne tarih şahit olmaktadır.)
10. Sonra Allah’ın âyetlerini yalanlayarak ve onlarla alay ederek kötülükte bulunanların sonu çok korkunç oldu.
11. Allah, mahlûkâtı önce meydana getirir; (öldükten) sonra onu (mahşer günü aynen yaratıp) tekrar eder (diriltir). En sonunda da ancak O’na döndürülüp götürüleceksiniz.
12. Kıyamet kopacağı gün, suçlular(ın ümitleri tamamen kesilince) susarlar.
13. Onların (Allah’a) ortak koştukları (ve O’nunla eşdeğer hâle getirip bağlandıkları)ndan da kendilerine şefaatçiler olmayacaktır. Onlar (o zaman) ortaklarını da inkâr edeceklerdir.
14. Kıyamet saati gelip çattığında, (işte) o gün, (Kur’an’a uygun olarak inananlar ve inanmayanlar) ayrılacaklar.
15. İman edip de sâlih (sevaplı) amel işleyenlere gelince, onlar (cennet bahçelerinden) bir bahçede (ağırlanıp) neşelendirilirler.
16. Fakat küfre sapıp da âyetlerimizi ve âhiret buluşmasını yalanlayanlara gelince, işte onlar da azabın içinde hazır edileceklerdir.
17. O halde akşama girdiğiniz zaman (akşam ve yatsıda), sabaha erdiğiniz zaman da (sabahta) Allah’ı tesbih edin (namaz kılın).
18. Göklerde ve yerde hamd O’na mahsustur. Yine siz, gündüzün sonunda (ikindide) ve öğle vaktine girdiğinizde de (namaz kılıp Allah’ı tesbih edin).
19. Ölüden diriyi, diriden ölüyü O çıkarır. Yeri, ölümünden sonra O diriltiyor. İşte tıpkı bunun gibi, siz de (kabirlerinizden diriltilip) çıkarılacaksınız.
20. Sizi (ilk önce) topraktan yaratması, O’nun âyetlerinden (kudretinin delillerinden)dir. Sonra da siz, çoğalıp (yeryüzüne) yayılmış insanlarsınız.
21. Kaynaş(ıp huzura kavuş)manız için size kendi (cinsi)nizden zevceler yaratması ve aranıza sevgi ve merhamet koyması O’nun (kudretinin) delillerindendir. Şüphesiz ki bunda düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır.
22. Gökleri ve yeri yaratması, dillerinizin ve renklerinizin değişik olması da O’nun (kudretinin) delillerindendir. Şüphesiz bunda, bilgili (kimse)ler için ibretler vardır.
23. Gece ve gündüz gerek uyumanız, gerekse O’nun lütfundan (rızkınızı) aramanız, O’nun (kudretinin) delillerindendir. Şüphesiz bunda işiten bir toplum için elbette ibretler vardır.
24. Size bir korku ve (yağmur) ümidi vermek için şimşeği göstermesi, gökten yağmur indirip onunla ölümünden sonra yeri diriltmesi de, O’nun (kudretinin) delillerindendir. Şüphesiz bunda akıl erdirecek bir toplum için elbette ibretler vardır.
25. Göğün ve yerin O’nun emriyle (bu şekilde) durması, O’nun (kudretinin) delillerindendir. Sonra sizi yattığınız yerden çağırdığı zaman hemen (kabirlerinizden) çıkacaksınız.
26. Göklerde ve yerde bulunanlar O’nundur. Hepsi O’na boyun eğmektedirler.
27. (Mahlûkâtı) ilkin yaratan, (öldükten) sonra onu (mahşer günü aynen yaratmayı) tekrar edecek olan O’dur. Bu, O’na göre pek kolaydır. Göklerde ve yerde en yüce sıfat(lar) O’nundur. O, mutlak galiptir, mutlak hüküm ve hikmet sahibidir. ve açıklaması]
28. (Allah, mülkünde ve hükümranlığında ortağı olmadığını anlamanız için) kendinizden şöyle bir temsil getirdi: Sizi rızıklandırdığımız (mallarda ve onların idaresin)de birbirinizi saydığınız gibi, ellerinizin (altındaki) sahip olduğunuz (kölelerden) de (kendilerini aynı şekilde) saydığınız ve bu nimetlerde eşit haklara sahip olarak ortak yaptıklarınız var mıdır? (Elbette yoktur.)İşte biz, akıl erdirecek bir toplum için âyetleri böyle açıklıyoruz.
29. Fakat zulüm (ve inkâr) edenler, (Allah’ın hükümleri yerine) ilim dışı olarak kendi keyiflerine uydular. Allah’ın sapıklıkta bıraktığını kim doğru yola iletebilir? Onlara hiç yardım eden de olmaz.
30. O halde sen yüzünü doğruca, ‘Allah’ı birleyen’ olarak dine, (yani) Allah’ın, insanları üzerinde yarattığı fıtrata (İslâm’a) çevir. Allah’ın (İslâm’a kabiliyetli) yaratışında hiç değişme yoktur. İşte dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
31. Hepiniz O’na yönelerek, emrine uygun yaşayın; namazı da dosdoğru/gereğine uygun olarak kılın (fıtratın dışına çıkarak ve hevânıza taparak) müşriklerden olmayın.
32. O (şirke sapan) kimseler (ve yahudiler çıkarları uğruna) dinlerini parçaladılar ve bölük bölük oldular. (Bunlardan) her grup kendi yanındaki (benimsedikleri) ile böbürlenmektedir.
(Müşrikler Allah’a inanmakla beraber put heykellere, geçmiş hükümdarlara, kâhinlere, rahip ve bilginlere, sahte değerlere, yanlış gaye, arzu ve benzerlerine sarılıp tapınanlardır. Bunlardan her grup kendi benimsediklerini yüceltip onunla övündüler. İhtilaf içinde biri diğerini beğenmez oldu. Hakkı değil menfaati önde tuttular. Halbuki Allah’a gerçekten inananlar yalnız O’na kulluk ettiler; şirkin ve tâğûtun çarkına girip dinde ihtilafa düşmediler ve çekişip gruplaşmadılar. Çünkü Allah’ın dini bölünmez bir bütündür. Herkes ona bağlanır, onda bütünleşir.)
33-34. İnsanlar bir sıkıntıya düşünce, Rablerine dönerek O’na yalvarırlar. Sonra (Rableri Allah,) onlara katından bir rahmet (ve rahatlık) tattırdığı zaman da hemen içlerinden bir grup kendilerine verdiğimiz şeylere nankörlük eder, (bunun sebebini başka şeylerde arar.) Böylece Rablerine ortak koşarlar. Hele (şimdilik) sefa sürün bakalım! Yakında (âkıbetinizi) bileceksiniz.
35. Yoksa onlara bir delil (kitap) indirdik de, o mu (Allah’a) ortak koşmalarını (Allah’ı bırakıp başka varlıklara bağlanmalarını) söylüyor?
36. İnsanlara bir rahmet (iyilik, bolluk) tattırdığımız zaman, sevinip şımarırlar. Kendi işledikleri (günahlar) yüzünden kendilerine bir kötülük erişince de (Allah’ı unutup) umutsuzluğa düşerler.
37. Allah’ın rızkı dilediğine yayıp genişletmekte ve (dilediğine) daraltmakta olduğunu görmediler mi? Elbette bunda, inanan bir toplum için ibretler vardır.
38. Akrabaya, yoksula, yolda kalmışa, (iyilik ve yardımla) hakkını verin. Bu, Allah’ın rızasını dileyenler için daha hayırlıdır. İşte onlar kurtuluşa ve murada erenlerin ta kendileridir.
39. İnsanların mallarında artış olması için faizle verdiğiniz şeyler, Allah katında artmaz. Allah’ın rızasını dileyerek verdiğiniz zekâta gelince; İşte on(u veren)ler, (sevaplarını ve mallarını) kat kat artıranlardır.
40. Sizi yaratan, sonra size rızık veren, sonra sizi öldüren, daha sonra da (mahşerde) diriltecek olan Allah’tır. Ortak (koştuk)larınız içinde, bunlardan birini yapan var mıdır? O, onların ortak koştuklarından uzak ve yücedir.
41. İnsanların bizzat kendilerinin kazandıkları (günahlar ve cehaletleri) yüzünden, karada ve denizde fesat (maddî mânevî bozulmalar, afet ve felaketler) çıktı (çıkar da). Bu ise yaptıklarının bir kısmını(n cezasını Allah’ın dünyada) onlara tattırması içindir. Olur ki onlar, (bu sayede kötü hallerinden) dönerler.
42. De ki: “Yeryüzünde gezip dolaşın da, öncekilerin sonunun nasıl olduğuna bir bakın. Onların çoğu (Allah’a) ortak koşanlardan idi.”
43. Geri çevrilmesi asla mümkün olmayan (ecel), Allah tarafından, bir gün erişmeden önce, yüzünü dosdoğru dine (İslâm’a) yönelt. O gün (kıyamette insanlar, cennet ve cehenneme gitmek üzere) bölük bölük ayrılırlar.
44. Kim küfre saparsa, küfrü/inkârı kendi aleyhinedir. Kim de sâlih amel işlerse, kendileri için (cennetteki yerlerine) hazırlanmış olurlar.
45. Çünkü (Allah), iman edip sâlih ameller işleyenleri lütf u keremi ile mükâfatlandırır. Elbette O, inkâr edenleri sevmez.
46. O’nun (kudretinin) delillerinden biri de rüzgarları (yağmurun) müjdecisi olarak göndermesidir ki size rahmeti (ile nimeti)nden tattırsın, gemiler emriyle ak(ıp git)sin, siz de O’nun lütfundan (rızık) arayasınız ve (verdiklerine) şükredesiniz.
47. (Resûlüm!) Andolsun ki biz, senden önce de birçok peygamberi kavimlerine gönderdik ve onlara açık deliller getirdiler. Biz de, o (inanmayıp) suç işleyenlerden intikam aldık. (Çünkü) mü’minlere yardım etmek üzerimize bir hak olmuştur.
48. Rüzgarları gönderen Allah’tır. Onlar, (yağmur yüklü) bir bulutu kaldırıp yürütür. Derken (Allah) gökte onu dilediği gibi yayar, parça parça eder. Sonuçta onun arasından yağmur tanelerinin çıktığını görürsün. Artık onu dilediği kullarına ulaştırınca, derhal onları bir sevinç alır.
49. Halbuki onlar, daha önce o (yağmur), kendilerine indirilmezden evvel ümitlerini kesmişlerdi.
50. İşte şimdi bak, Allah’ın rahmetinin eserlerine! Yeri, ölümünden sonra nasıl diriltiyor? Şüphesiz ki O, ölüleri de diriltecektir. O her şeye kâdirdir.
51. Andolsun ki sıcak, kavurucu bir rüzgar göndersek de o (ekinleri)ni sararmış görseler, ondan sonra kesinlikle (Allah’a karşı) nankörlük etmeye başlarlar.
52. (Ey Resûlüm!) Bunun için sen, (kalpleri) ölülere (söz) dinletemezsin. Hele arkalarını dönüp giden sağırlara (hiç) duyuramazsın.
53. Sen (kalp gözleri) körleri de, sapıklıklarından (ayırıp) doğru yola iletici değilsin. Sen, âyetlerimizi ancak iman edecek olanlara duyurabilirsin. Onlar da müslüman olur (selamete erer)ler.
54. Sizi, zayıf (meni/sperma)dan yaratan, sonra diğer zayıflığın (cenin ve sıbyanlığın) ardından size kuvvet veren (geliştiren), sonra kuvvetin ardından (yeniden) size bir güçsüzlük ve ihtiyarlık veren Allah’tır. (O) dilediğini yaratır ve O, hakkıyla bilendir, kâdir-i mutlaktır.
55. Kıyamet kopacağı gün, günahkârlar, (dünyada ve kabirde) bir saatten başka kalmadıklarına yemin ederler. İşte onlar, tıpkı bunun gibi (dünyada da yalan söylüyorlar, haktan) dönüyorlardı.
56. Kendilerine ilim ve iman nasip edilenler de: “Andolsun ki siz, Allah’ın kitabındaki (yazılıp takdir edilen) yeniden dirilme gününe kadar kaldınız. İşte bu, yeniden dirilme günüdür. Fakat siz bilmiyor (ve inanmıyor)dunuz.” derler.
57. Artık o gün, zulmedenlere mazeretleri fayda vermeyecek ve onlardan tevbe edip hoşnutluk dilemeleri istenmeyecektir.
58. Gerçekten biz, bu Kur’an’da, insanlara her çeşit temsiller getirdik. Andolsun ki (Resûlüm!) Eğer onlara bir âyet getirsen, o küfre sapanlar yine kesinlikle: “Siz ancak boş/saçma şeyler ortaya atıyorsunuz.” derler.
59. İşte Allah, (kendisini ve hakikatleri) bilmeyenlerin kalplerini böyle mühürler.
60. (Resûlüm!) Sabret. Şüphesiz Allah’ın vaadi gerçektir. İnanmayanlar seni (sabırda) hafif görmesin(ler).
RUM süresini , harp zamanında zafer niyetiyle üç kere okursa, İslam askerini nüsret-i ilhi yetişir ve düşmanı mağlup eder.
Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki: “Her kim Rum suresini okursa, Yerde ve gökte Allah’ı tesbih eden tüm meleklerin sayısı ile beraber o kişiye on sevap verilir.” (1)
Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki: “Her kim Rum suresinin 17-19. ayetiyle, Saffat suresinin son 3 ayetini her namazdan sonra okursa, gökteki yıldızların, yağmur damlalarının, ağpaç yapraklarının, yerdeki toprakların sayısınca kendisine sevap yazılır. öldüğünde ise kabrinde her iyiliğine karşı on sevap daime kendisine ihsan edilir.”(2)
Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bir kere Ashabına: “Allah’u Teala’nın Halil’ine niçin vazifelerini tastamam yapan İbrahim diye isim verdiğini size haber vereyim mi? Çünkü O, her sabah-akşam (Rum suresinin 18-19. ayetlerini okuyordu.”(3)
Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki: “Her kim sabahladığında, Rum suresinin şu 3 ayetini okursa o gün yapamayacağı bütün hayırların sevabına ulaşmış olur. Akşamladığında bu ayetleri okuyan kimse ise, o gece yapamayacaklarına yetişmiş olur.”(4)
Kim Rûm sûresini okursa, semâda ve yerde Allahü teâlâyı tesbih eden meleklerin adedinin on katı sevâb kazanır, gece ve gündüzünde kaybettiğine kavuşur. (Hadîs-i şerîf-Kâdı Beydâvî Tefsîri)
Sevabu’l-Amal kitabında İmam Sadık’tan (a.s) şöyle bir rivayet nakledilmiştir: Ramazan ayının 23. Gecesinde Rum ve Ankebut surelerini okumanın sevabı; cennettir, İmam Sadık (a.s) rivayetin devamında şöyle buyurdu: Bu iki surenin, Allah katında çok büyük bir değere sahip olduğuna eminim. [ İbn Babıveyh, Muhammed bin Ali, Sevabu’l-Amal ve İkabu’l-Amal, h.ş 1382, s 109.]
İmam Ali’den (a.s) şöyle bir rivayet nakledilmiştir: Her kim, ilkindi vakti 17 ve 18. Ayet-i kerimeleri 3 kez okursa, her iyi ve hayır işi yapmaya muvaffak olur, her şer ve kötü iş de onun üzerinden kaldırılır ve her kim, sabahları bu ayet-i kerimeleri 3 kez okursa, aynı şekilde bereketinden faydalanır. [Şeyh Saduk, Emali, h.ş 1358, s 674.]
Yine aynı şekilde, Peygamber efendimiz (s.a.a) bir hadis-i şeriflerinde Rum suresi 17 ve 18. Ayet-i kerimeleri okuyana cennet vaat etmiştir. [Tabersi, Fadıl bin Hasan, Tercüme-i Tefsir-i Mecmau’l-Beyan, h.ş 1358, c 7, s 51.]
Rivayet Edildi ki:
Düşmana galip olmak ve kalbine korku salmak için Rum suresinin 59-60 ayeti yazılır ve sık sık okunur.