Âdet görmesi gecikmiş kızlar ne zaman mükellef olurlar?
Dinî hükümlerle mükellef olma, ergen olmakla başlar. Kızlar âdet görmekle büluğa ermiş yani ergen sayılırlar.
15 yaşına kadar ergenliğe ulaşmamış bir kız, 15 yaşını bitirdiği tarihten itibaren hükmen ergen ve mükellef sayılır (Mevsılî, el-İhtiyâr, II, 234-235; Tahtâvî, Hâşiye, 108; İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, IX, 226).
Kadınların hayız veya nifas hâllerinde yapamayacakları şeyler nelerdir?
Hayız veya nifas halindeki kadınlar için bazı özel hükümler vardır. Bu hallerden biri kendinde bulunan kadınlar;
a) Cinsel ilişkide bulunamazlar. Bu konuda Kur’an-ı Kerim’de “Sana kadınların ay hâlini sorarlar. De ki; o bir ezadır (rahatsızlıktır). Ay hâlinde kadınlardan uzak durun. Temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın.” (Bakara, 2/222) buyurulmaktadır.
b) Namaz kılmaz, oruç tutmazlar. Çünkü Hz. Peygamber bu durumdaki kadınların oruç tutmayacaklarını ve namaz kılmayacaklarını bildirmiştir (Buhârî, Hayız, 6). Bu konuda müçtehitler görüş birliği içindedirler. Bu hallerde kılınmayan namazlar daha sonra kaza edilmez, tutulmayan Ramazan oruçları ise kaza edilir. Hz. Aişe, âdet halinde kılınamayan namazların kaza edilip edilemeyeceğini soran bir kadına “Resûlullah zamanında ay hâlinden çıktığımızda bize oruçları kaza etmemiz emredilir, namazları kaza etmemiz ise emredilmezdi.” (Müslim, Hayız, 67-69) cevabını vermiştir.
c) Kâbe’yi tavaf edemezler. Hz. Peygamber, âdet hâli sebebi ile hac yapamayacağından endişe ederek ağlayan Hz. Aişe’ye “Kâbe’yi tavaf etmek dışında, haccedenlerin yaptığı her şeyi yap.” (Buhârî, Hayız, 1) buyurmuştur.
d) Gerekmedikçe cami ve mescitlere giremezler (Mevsılî, el-İhtiyâr, I, 73-74; Mevvâk, et-Tâc, I, 552; Şirbînî, Muğni’l-muhtâc, I, 119).
e) Özel hâllerinde kadınların Kur’an-ı Kerim’e dokunmaları ve onu okumaları konusunda İslam bilginleri farklı görüşler ortaya koymuşlardır.
Kadınlardan gelen beyaz ve kokusuz akıntı abdesti bozar mı?
Kadınlardan gelen; âdet, lohusalık ve özür kanı dışındaki akıntıların abdesti bozup bozmadığına dair Hz. Peygamber’den (s.a.s.) nakledilen bir bilgi bulunmamaktadır. Fıkıh kaynaklarında ise, erkek kadın ayırımı yapılmaksızın iki yoldan (önden ve arkadan) gelen her şeyin abdesti bozduğu ifade edilmektedir (Merğînânî, el-Hidâye, I,106; İbn Kudâme, el-Muğnî, I, 230; Nevevî, Ravda, II, 102; Kâsânî, Bedâî’, I,24; İbn Cüzey, el-Kavânîn, 89).
Günümüzdeki tıbbî verilere göre sağlıklı her kadından beyaz ve kokusuz bir akıntı (rutûbetü’l-ferc) salgılanması normal bir durum olarak kabul edilmektedir. Bu akıntı rahimden değil, daha aşağıdan gelmekte, herhangi bir necis madde ile de karışmamaktadır. Bu nedenle temiz kabul edilen akıntı abdesti bozmadığı gibi çamaşıra bulaşması da namaza engel değildir (Kâsânî, Bedâî’, I, 24; İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, I, 305).
Âdetli veya lohusa bir kadın Kur’an-ı Kerim’e dokunabilir mi?
Hanefî, Şâfiî ve Hanbelî mezhepleri ile Malikî mezhebindeki ağırlıklı görüşe göre, cünüp, hayız (âdet) veya nifas (lohusalık) hâlindeki kimselerin Mushaf’a dokunmaları caiz değildir. Bu konuda genel olarak
“O, elbette değerli bir Kur’an’dır. Korunmuş bir kitaptadır. Ona, ancak tertemiz olanlar dokunabilir. Âlemlerin Rabbi’nden indirilmedir.” (Vâkıa, 56/77-80)
âyetleri ile Hz. Peygamber’in Amr b. Hazm’a yazdığı mektuptaki “Kur’an’a temiz olandan başkası dokunmaz.” (Muvattâ, Kur’ân, 1) ve “Cünüp ve hayızlı kimse Mushaf’tan hiçbir şeye dokunamaz.” (Serahsî, el-Mebsût, III, 152) rivayetlerini delil olarak kullanmışlardır
(Aliyyü’l-kârî, Fethu bâbi’l-’İnâye, I, 142; Mâverdî, el-Hâvî, I, 384; Râfiî, el-’Azîz, I, 293; İbn Kudâme, el-Muğnî, I, 202-203; İbn Kudâme el-Makdisî, el-Kâfî, I, 135; Karâfî, ez-Zehîra, I, 378).
Âdetli veya lohusa bir kadın Kur’an-ı Kerim okuyabilir mi?
Hanefî, Şâfiî ve Hanbelîlere göre tıpkı cünüp gibi âdetli veya lohusa kadın da Kur’an okuyamaz. Çünkü
Hz. Peygamber “Âdetli kadın ve cünüp olan kimse Kur’an’dan hiçbir şey okuyamaz.” (Tirmizî, Tahâret, 98; İbn Mâce, Tahâret, 105) buyurmuştur.
Hz. Ali de “Resûlullah’ı Kur’an okumaktan cünüplük hâli dışında hiçbir şey alıkoymazdı.” (Ebû Dâvûd, Tahâret, 92; Nesâî, Tahâret, 175; İbn Mâce, Tahâret, 105; İbn Huzeyme, Sahîh, I, 104; Beyhakî, es-Sünenü’l-kübrâ, Tahâret, 98) demiştir. Farklı bir lafızla gelen rivâyete göre ise, Hz. Ali’nin “Resûlullah cünüp olmadıkça bize Kur’an okurdu.” (Tirmizî, Tahâret, 111) dediği rivayet edilmiştir.
Bu genel yaklaşımın yanında söz konusu üç mezhep içinde bazı ayrıntılı içtihatlar da bulunmaktadır. Hanefî ve Şâfiîler, dua ve zikir kastıyla dua anlamı içeren ayetlerin okunabileceğini; Şâfiîler dili oynatmadan ve telaffuz etmeden Mushaf’ın yüzüne bakarak kalben veya zihnen süzülebileceğini; Hanbelîler ise Kur’an okuma kastı olmadan besmele, hamdele vb. zikirleri okuyabileceklerini söylemişlerdir (Serahsî, el-Mebsût, III, 152; İbn Kudâme, el-Muğnî, I, 199-200; Şirbînî, Muğni’l-muhtâc, I, 120-121, 172).
Mâlikî mezhebinde ise farklı iki görüş bulunmaktadır (İbnü’l-Cellâb, et-Tefrî’, I, 206; Karâfî, ez-Zehîra, I, 379). Sonraki bazı Mâlikîler, bu iki görüşten âdet halindeki kadının eğitim öğretim amacıyla Mushaf’a dokunabileceği ve Kur’an-ı Kerim’i okuyabileceği içtihadını tercih etmişlerdir (Desûkî, Hâşiye, I, 174; Ezherî, Cevâhir, I, 32).
Günümüzde Kur’an eğitim ve öğretiminin aksamadan devam edebilmesi için Mâlikî mezhebinin bu görüşüyle amel edilebilir. Bununla birlikte Kur’an eğitim ve öğretiminin çok değişik yol ve yöntemleri olduğu için bu dönemlerindeki kadınların, okuyan kimselere kulak vererek ya da telefon, tablet, bilgisayar gibi cihazlardan dinleyerek kulak eğitimi almaları ve âyetleri kelime kelime bölerek tashîh-i hurûfa ağırlık vermeleri de uygulanabilecek bir başka yöntemdir. Bu yöntem, ihtilaftan kaçınmak açısından daha ihtiyatlı olabilir.
Âdetli veya lohusa kadın camiye girebilir mi?
İslam âlimlerinin büyük çoğunluğuna göre, kadınların âdet veya lohusalık hallerinde camiye girmeleri caiz değildir (Mevsılî, el-İhtiyâr, I, 73-74; Mevvâk, et-Tâc, I, 552; Şirbînî, Muğni’l-muhtâc, I, 119).
Hayız ve nifas halleri, dinimizce hükmen kirlilik sayılmakta ve ibadetlere engel kabul edilmektedir. Camiler de ibadet mekânıdır. Hz. Peygamber “Ben hayızlı ve cünüp kimsenin mescide girmesini/mescitte bulunmasını helal görmüyorum.” (Ebû Dâvûd, Taharet, 94; İbn Huzeyme, Sahih, II, 284), “Mescit, hayızlı ve cünübe helal değildir.” (İbn Mâce, Tahâra, 126) buyurmuştur.
Bazı âlimler ise ihtiyaç halinde örneğin, camideki bir eşyayı almak için, âdetli kadının camiye girmesini veya camiden geçen yolun daha yakın olması gibi bir sebeple caminin içinden geçmesini caiz görmüşlerdir (İbn Kudâme, el-Muğnî, I, 166; Şirbînî, Muğni’l-muhtâc, I, 119). Hanefiler de ihtiyaç olması halinde cünüp kişinin, teyemmüm yapmak şartıyla mescitten geçebileceğini ve orada ihtiyaç oranında kalabileceğini caiz görmüşlerdir (Kâsânî, Bedâi’, I, 38). Bu görüşlerin dayanaklarından birisi,
Hz. Peygamber’in bir defasında, âdet gününde olan Hz. Aişe’den mescide bir örtü uzatmasını istemesidir (Müslim, Hayız, 11; Ebû Dâvûd, Taharet, 105). Hanbelîlerden bir görüşe göre cünüp, âdetli veya lohusa kimseler bu durumda iken namaz abdesti almaları şartıyla mescitte bulunabilirler (Merdâvî, el-İnsaf, I, 347). Zahirîlere göre ise âdetli kadın camiye girebilir ve orada durabilir (İbn Hazm, el-Muhallâ, V, 196). İhtiyaç halinde bu görüşlerle de amel edilebilir.
Âdetli veya lohusa olan kişiler hakkındaki bu hükümler, duvar veya başka bir şeyle çevrilip mescid olarak inşa edilmiş ve içerisinde itikâfın yapılmasının sahih olduğu yerler için geçerlidir. Bu nedenle mescidlerin avlusu ve müştemilatında bulunup da duruma göre imama uyulabilen yerler mescidden farklı değerlendirilmiştir. Bu yerler Hanefi, Maliki ve Hanbelilerden gelen sahih görüşe göre bu konuda mescidin hükümlerine tabi değildir (Bkz. el-Mevsûatü’l-fıkhiyye, V, 224).
Kadınlar âdetli veya lohusa iken dua edebilirler mi?
Kadınlar âdet günlerinde veya nifâs (lohusalık) hâllerinde iken dua edebilirler; zikir ve dua anlamı taşıyan âyet-i kerimeleri okuyabilirler. Bunun yanında, kelime-i şehâdet, kelime-i tevhid, istiğfar, salâvat-ı şerife getirebilirler. Tefsir, hadis ve fıkıh eserlerini okuyup inceleyebilirler (Bkz. İbn Nüceym, el-Bahr, I, 210; Aliyyü’l-kârî, Fethu bâbi’l-‘inâye, I, 142; İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, I, 319-320; Şirbînî, Muğnî’l-muhtâc, I, 120-121, 172).
Âdetli kadınların, cenazenin yanında bulunmaları ve kabir ziyareti yapmaları caiz midir?
Âdetli olsun veya olmasın kadınların, cenazenin yanında durmaları, açıp yüzüne bakmaları ve kabir ziyaretinde bulunmaları caizdir (İbn Nüceym, el-Bahr, II, 283; Haskefî, ed-Dürrü’l-muhtâr, I, 488).
Âdetli kadın ziyaret, veda ve umre tavaflarını yapabilir mi?
Âdetliyken ihrama giren veya ihrama girdikten sonra âdet görmeye başlayan kadınlar, tavafın dışında haccın bütün menâsikini yerine getirebilirler. Ancak metâfa giremez ve tavaf edemezler. Çünkü Resûlullah (s.a.s.), Hz. Âişe’ye “Bu, Allah Teala’nın, Âdem’in kızları üzerine yazdığı bir şeydir (senin elinde olan bir şey değildir). Hacıların, hacla ilgili yaptıklarını sen de yap.
Ancak âdet gördüğün sürece Kâbe’yi tavaf etme.” (Buhârî, Hayız, 1) buyurmuştur.
Âdetli oldukları için bayram günlerinde ziyaret tavafını yapamayan kadınlar âdetleri bitince bu tavaflarını yaparlar. Bu gecikmeden dolayı kendilerine herhangi bir ceza gerekmez. Ziyaret tavafını yaptıktan sonra âdet gören kadınlar, ülkelerine dönmeden önce, vacip olan veda tavafını yapacak imkân bulamazlarsa, bu tavafı terk ederler. Bundan dolayı da bir ceza gerekmez (Semerkandî, Tuhfe, II, 410, 414).
Mekke’de kalma imkânı yoksa Hanefî mezhebine göre tavafta taharet farz olmayıp vacip olduğu için, âdetli olarak ziyaret tavafını yapar, ancak ceza olarak bir deve veya sığır (bedene) kurban etmesi gerekir. İmkân bulur da temizlendikten sonra bu tavafı iade ederse bu ceza düşer (Kâsânî, Bedâî’, II, 129).
Şâfiî mezhebine göre bir kadının âdetli iken yapacağı tavaf hiçbir şekilde geçerli değildir. Temizlendikten sonra yapması gerekir (Nevevî, el-Mecmû’, VIII, 14, 17). Mâlikî mezhebine ait bazı kaynaklarda belirtildiğine göre, âdetli kadının temizleninceye kadar Mekke’de kalma imkanı yoksa âdet sırasındaki kanamanın kesilip, kanın gelmediği temizlik zamanını gözler, bu ara zamanda guslederek tavafını yapar. Bundan dolayı da herhangi bir ceza gerekmez (Bkz. Uleyş, Şerhu minah, I, 171, 176; Desûkî, Hâşiye, I, 172-175).
Başına bu hâl gelen bir kadının durumunu ilgililere bildirmesi ve onların vereceği cevaba göre amel etmesi uygun olur.
Umre tavafına gelince Hanefî mezhebine göre tavafta taharet farz olmayıp vacip olduğu için, umrenin tavafını adetli olarak yaparsa ceza olarak bir dem (koyun veya keçi) kurban etmesi gerekir. İmkân bulur da temizlendikten sonra bu tavafı iade ederse bu ceza da düşer (Kâsânî, Bedâî’, II, 129).
Âdet kanaması 10 günden fazla süren bir kadın ibadetlerini yerine getirmede nasıl hareket etmelidir?
Her kadının âdet gördüğü gün sayısı eşit değildir. Bu süre Hanefîlere göre en az üç, en çok on gündür. Düzenli âdet gören bir kadının normal âdet günlerinden sonra kanaması devam ederse bu kanama on günü geçmediği takdirde tamamı hayız hükmündedir.
Ancak on günü geçerse önceki normal âdeti esas alınarak devam eden kısmı istihâze (özür kanı) kabul edilir. Bu kanama ikinci ayda da on günü geçerse bu kadının âdeti on gün olarak değişmiş olur. İki âdet arasındaki temizlik dönemi en az on beş gündür (İbn Nüceym, el-Bahr, I, 120; Aliyyü’l-kârî, Fethu bâbi’l-’inâye, I, 133-134).
Mesela, ay hâli altı gün olan bir kadının daha sonraki ayda altıncı günün bitiminde kanaması devam etse, bu durum on günü aşmadıkça normal âdeti olan altı güne ilaveten kanamanın devam ettiği günler de ay hâlinden sayılır (Mevsılî, el-İhtiyâr, I, 107).
Fakat aynı kadının bu altı günün bitiminde kanaması devam eder ve bu süre on günü geçer de mesela on iki güne ulaşırsa, bu kadının ay hâli altı gün olarak kabul edilir. Altı günü on iki güne tamamlayan son altı günlük sürede görülen kan, istihâze yani özür kanı sayılır (Mevsılî, el-İhtiyâr, I, 99). Onuncu günden sonra görülen kan, özür kanı olduğu için kadın bu günlerde namazını kılar, orucunu tutar. Düzenli adet günleri olan altı günden sonra kılmadığı namazları ve tutmadığı oruçları ise kaza eder.
Düzenli olarak üç günden az ya da on günden fazla kanaması olan bir kadının âdeti nasıl belirlenir?
Hanefî mezhebine göre üç günden az ve on günden fazla devam eden kanamalar âdet değil, özür olarak kabul edilir (Mevsılî, el-İhtiyâr, I, 99; İbn Nüceym, el-Bahr, I, 120). Şâfiî mezhebine göre ise âdetin asgari süresi bir gün, azami süresi on beş gündür (Şirbînî, Muğnî’l-muhtâc, I, 171).
Kadın hastalıkları ve doğum uzmanlarının verdiği bilgiye göre; nadiren de olsa kimi kadınların düzenli olarak üç günden az veya on günden fazla kanaması olabilmektedir. Düzenli olarak üç günden az ya da on günden fazla kanaması olan kadınların tıbbî muayenenin de bunu desteklemesi halinde üç günden az ve on beş güne kadar olan kanamalarını âdet olarak kabul etmeleri uygun olur.
Âdet geciktirici ilaç kullanıp kesik kesik leke gören bir kadın adetli sayılır mı?
Âdet kanamasına etki eden ilaçların kullanımı her zaman kesin çözüm olmayabilir. Bazen bu ilaçlar kanamayı tamamen kesmeyebilir. Bu nedenle, kullanılan ilaçlara bağlı olarak gelen akıntı adet kanaması hükmünde kabul edilmektedir.
Âdet döneminden önce başlayan lekelenmenin hükmü nedir?
Düzenli adeti olan bir kadının adet dönemi öncesinde gördüğü lekelenmeler adet hükmünde kabul edilir ve o andan itibaren adet günü sona erene kadar adetli sayılır. Dolayısıyla lekelenmelerin olduğu günlerde de namaz kılamaz ve oruç tutamaz. Ancak on gün geçtiği halde akıntı devam ediyorsa mutat olan âdetinden sonraki akıntılar adet değil özür kanıdır. Akıntısı on günden fazla devam eden bir kadın, “özür sahibi” kimselerin yaptığı şekilde abdest alır ve namazını kılar (Mevsıli, el-İhtiyar, I, 99).
Fıkıh kaynaklarında yer alan genel hüküm bu olmakla birlikte, adet döneminden önce görülen lekelenmelerin adet öncesi hormonal değişikliklerden kaynaklandığı bilinir ve doktor kararıyla bunların adet kanaması olmadığı tespit edilirse, adet günleri sabit olan kadınların bu günlerinden önce ve sonra görecekleri renkli akıntılar özür kanı sayılır.
Cünüp iken âdet olan bir kadının ayrıca gusletmesi gerekir mi?
Cünüp olup da henüz gusletmeden önce âdet görmeye başlayan bir kadının hemen gusletmesi şart değildir, guslü âdetinin bitimine kadar geciktirebilir (Haddâd, el-Cevhera, I, 13; İbn Nüceym, el-Bahr, I, 64).
Kanaması hiç kesilmeden devam eden bir kadın ibadet konusunda nasıl hareket etmelidir?
Hanefî mezhebine göre devamlı kanaması olan kadının üç hali vardır:
1- Buluğdan (ergenlikten) önce kanaması olan ve buluğa erdikten sonra da sürekli kan görmeye devam eden kızın (mübtedee) âdeti her aydan on gün, temizliği de yirmi gün kabul edilir. Yani on günü âdet, yirmi günü de istihâze (özür) olarak kabul edilir.
2- Düzenli adet gördükten sonra devamlı kan gören ve geçmişteki âdetini hatırlayan kadın (mu’tâde) ise; daha önceki âdet ve temizlik hâlindeki âdetini esas alır. Yani önceden beş gün hayız, yirmi gün de temizlik müddeti görüyordu ise tıpkı bu şekilde devam eder. Dolayısıyla her ayın beş günü âdet, yirmi günü de temizlik müddeti kabul edilir.
3- Düzenli âdet gördükten sonra devamlı kan gören, ancak geçmişteki âdetini unutan bir kadının (mütehayyire) ise âdetli veya temiz olduğuna hükmedilmez. Bu durumdaki kadının şer’i hükümler konusunda ihtiyatlı davranması gerekir. Yani mescide giremez, Kur’an okuyamaz, cinsel ilişkiye giremez, her namaz vakti için gusleder ve namazını kılar (Zeylaî, Tebyînü’l-hakâik, I, 62-63).
Şâfiî mezhebinde mütehayyire kadının durumuyla ilgili meşhur görüş de bu doğrultudadır (Şirbînî, Muğni’l-muhtâc, I, 181).
Malikî mezhebine göre mütehayyire kadın kokusundan, renginden, yoğunluğunun değişmesinden veya acı duymasından hayız kanını ayırt edebiliyorsa o kan, hayız kanı sayılır. Dolayısıyla bu günlerde âdetli, diğer günlerde istihâzeli (özürlü) kabul edilir (Desûkî, Hâşiye, I, 171).
Hanbelî mezhebine göre mütehayyire kadın; âdetinin hem zamanını, hem de gün sayısını unutmuş veya âdetinin zamanını hatırladığı hâlde gün sayısını unutmuş ise âdeti her ay altı veya yedi gün sayılır. Bunu, zann-ı galibi (üstün gelen kanaat) ile tespit eder. Ondan sonraki günlerde istihâzeli kabul edilir. Eğer âdet günlerinin sayısını hatırlayan fakat zamanını unutmuş bir kadın ise; hicrî her bir ayın başındaki günleri, âdet günleri kabul eder, diğer günlerde de istihâzeli olur (İbn Kudâme, el-Muğnî, I, 403-408).
Sonuç olarak, birinci (mübtedee) veya ikinci (mu’tâde) durumdaki kadının âdet veya temizlik günlerini hesap etmesinde bir zorluk yoktur. Ancak mütehayyire kadının, Hanefî veya Şâfiî mezhebine göre amel ettiği takdirde hem kendisi, hem de ailesi için birtakım zorluklar oluşacağı aşikârdır. Bu itibarla böyle bir kadın, Hanbelî veya Mâlikî mezhebinin görüşü doğrultusunda amel edebilir. Bu kadınlar temizlik dönemi kabul edilen günlerde özürlü (istihâze) hükümlerine bağlı olarak amel ederler.
Fıkıh kaynaklarındaki hükümler böyle olmakla birlikte günümüzde bir kanamanın âdet kanı olup olmadığı hususundaki tereddütlerin giderilmesinde, uzman doktorların teşhislerinden yararlanılabilir.
Lohusalık süresi ne kadardır? Bu sürede yapılamayan ibadetlerin durumu nedir?
Lohusalık/nifas hali, doğum veya düşük yapan ya da kürtaj olan bir kadının doğumdan sonra kanamasının devam ettiği haldir. Böyle kadına lohusa denir. Her kadın için farklı nifas süreleri olabilir. Bu, kadınların fiziki bünyelerine, kalıtım ve çevre şartlarına göre değişir.
Lohusalık halinin alt sınırı yoktur.
Üst sınır ise, Hanefî mezhebine göre kırk; Şâfiî mezhebine göre altmış gündür. Bu üst sınırlar geçtikten sonra görülen kan, nifas değil, özür kanıdır. Ayrıca lohusalık günlerindeki akıntı bir süre kesilip sonra devam ederse, akıntının kesildiği günler de lohusalık halinden sayılır (Aliyyü’l-kârî, Fethu bâbi’l-’inâye, I, 144-145; Şirbînî, Muğni’l-muhtâc, I, 185).
Kadınlar nifas hallerinde, cinsel ilişkide bulunamaz; namaz kılmaz, oruç tutmaz (Buhârî, Hayız, 6; Müslim, Hayız, 16, 67-69) ve Kabe’yi tavaf edemezler (Buhârî, Hayız, 1, 7). Kadınlar hayız ve nifas hallerinde kılmadıkları namazları daha sonra kaza etmezler, ancak tutamadıkları farz oruçları kaza ederler (Müslim, Hayz, 67-69). Doğum yapan kadının kanaması kırk gün dolmadan tamamen kesilirse yıkanır ve ibadetlerini yapmaya başlar.
Hamile bir kadından gelen kanın hükmü nedir? Bu esnada ibadet yapılabilir mi?
Hamile bir kadının gördüğü kanama âdet değil, istihâza (özür) kanıdır. İstihâza kanı, vücudun herhangi bir yerinden akan kan hükmündedir. Bu kanın akmasıyla yalnız abdest bozulur, gusül gerekmez (Mevsılî, el-İhtiyâr, I, 99).
İstihâza kanının süreklilik arz etmesi hâlinde genel özürlülük hükümleri geçerli olur. Buna göre sürekli kan gören hamile bir kadın, her namaz vaktinin girmesi ile yeni bir abdest alır; başka bir sebeple bozulmadıkça bu abdest o vakit çıkıncaya kadar geçerli olur (Mevsılî, el-İhtiyâr, I, 105-106).
Düşük yapan bir kadından gelen kanın hükmü nedir?
Hanefî ve Hanbelîlere göre; el, ayak veya parmak gibi organları belirmiş olan bir bebek düşüren kadından gelen kan, nifas (lohusalık) kanıdır. El ve ayak gibi organlar belirmeden meydana gelmiş düşükten sonra görülen kan, istihâza (özür) kanıdır (Bkz. Merğînânî, el-Hidâye, I, 226; İbn Kudâme, el-Muğnî, I, 431).
Şâfiî ve Mâlikîlere göre ise her durumdaki düşük, lohusalık sebebidir (Remlî, Nihâyetü’l-muhtâc, I, 212; Desûkî, Hâşiye, I, 174-175).
Mezheplerin verdiği bu hükümlerin, rahimden çıkan şeyin cenin olup olmadığı ancak el-ayak gibi organların belirmesiyle ayrıştırılabildiği zamanlarda verilmiş olduğu dikkate alınmalıdır (Bkz. Kâsânî, Bedâî’, I, 43).
Günümüzde ise, rahimden gelen şeyin niteliği ve hangi aşamada olursa olsun düşen şeyin cenin olup olmadığı tespit edilebildiği için buna göre davranmak uygun olacaktır. Bu itibarla organları belli olsun ya da olmasın düşenin cenin olduğu bilindiğine göre, düşükten sonra görülen kan da lohusalık (nifas) kabul edilmelidir.
Dış gebelik esnasında görülen kanın hükmü nedir?
Uzmanlardan alınan bilgiye göre, döllenmiş yumurtanın rahim içine değil de fallop tüpüne yerleşmesi durumunda oluşan dış gebelikte, zamanla tüpte gelişen embriyo, bölgedeki damarlardan birinin veya birkaçının yırtılmasına ve kanamaya neden olabilir. Rahim içinden olmayıp damar yırtılmasından kaynaklandığı için dış gebelik esnasında görülen kanama özür (istihâza) sayılır.
Özür hâli, kanamanın bir namaz vakti boyunca kesilmeden devam etmesi ve her namaz vaktinde en az bir defa tekrarlaması durumunda meydana gelir. Böyle bir kadın diğer özür sahipleri gibi her namaz vakti için abdest alır. Zira Hz. Peygamber özür sahibi bir kadına böyle yapmasını bildirmiştir (Buhârî, Vudû’, 63; Ebû Dâvud, Tahâre, 110, 112).
Dış gebeliğin sonlandırılmasının ardından görülen kanın hükmü nedir?
Bugünkü tıbbi imkanlarla dış gebelik bir kaç haftalık süre içinde fark edilir ve gerektiğinde müdahale ile gebelik sonlandırılır. Normal gebelikte rahim içinde meydana gelen değişiklik dış gebelikte de belli ölçüde gerçekleşir. Dış gebelik ameliyatından sonra rahimden gelen kan, özür değil, lohusalık kanıdır. Dolayısıyla bu durumda olan bir kadın lohusalık hükümlerine tabi olur.
Menopoz dönemindeki akıntılarda ibadetler nasıl yerine getirilir?
Hangi yaşta olursa olsun menopoz dönemindeki bir kadının menopozun birinci senesinden sonraki kanamaları, adet değil, istihâze/özür akıntısı olarak kabul edilir (bkz. Kâsânî, Bedâi’, III, 200). Bu durumda kendisinden devamlı kan gelen bir kadın, özür sahibi hükmünde olduğundan her vakit için abdest alır ve mazeret teşkil eden rahatsızlığından başka abdest bozan bir hal meydana gelmedikçe, bu abdestle o vakit içerisinde dilediği kadar namaz kılar ve diğer ibadetleri yapar. Namaz vaktinin çıkmasıyla veya abdest bozan başka bir halin meydana gelmesiyle abdesti bozulur (Mevsılî, el-İhtiyâr, I, 106-107).
Âdet, lohusalık veya cünüplük hallerinde vücut temizliği yapmanın, tırnak kesmenin ya da saç kestirmenin sakıncası var mıdır?
Bazı kaynaklarda cünüplük, lohusalık ve hayız hallerinde gusletmeden saç ve tırnakları kesmenin, koltuk ve kasık temizlemenin tenzihen mekruh olduğu değerlendirilmesi yapılmıştır (el-Fetâva’l-Hindiyye, V, 338). Ancak bu konuda sağlam bir delil bulunmamaktadır. Nitekim diğer bazı kaynaklarda, yapılan bu değerlendirmenin uygun olmadığı da ifade edilmiştir (Büceyrimi, Tuhfe, I, 364; Dimyati, Haşiyetü i’aneti’t-talibin, I, 137). Bu sebeple cünüp, lohusa ve hayız halinde olanların gusletmeden saç ve tırnaklarını kesmesinde; koltuk ve kasık temizliği yapmasında bir sakınca yoktur.